I'd love to this song..
Every emotion and sentence tell to me (us).. :) When i have listened to this song, my face always have smiled and my eyes have shined for a long time... ;)
Baby I know you're outside
In here it's warm and dry
Got feelings that I've got to try expressing
Like a language that I share with you
Let's talk in the special way we do
Don't want to be anywhere else but here with you
Feels so good
Day and night, day and night
You blow my mind, blow my mind
And I can't help, help myself at all
I can't hold back
Day and night, day and night
You blow my mind, blow my mind
And I can't help, help myself from falling
So I'm waiting for the night
Baby I know it's late
We've got decisions to make
Think of what we could create together
And with you I am never afraid
To play with the highest stakes
Nobody could break my rapture
Day and night, day and night
You blow my mind, blow my mind
And I can't help, help myself at all
I can't hold backDay and night, day and night
You blow my mind, blow my mind
And I can't help, help myself from falling
So I'm waiting for the night
NELLY FURTADO - WAITING FOR THE NIGHT
19 Temmuz 2013 Cuma
Bilgelik Enstitüsü Seni Seviyorum Zorbalığı...
Bilgelik Enstitüsü
Seni Seviyorum Zorbalığı
Bir kadın erkek ilişkisinin harcında bulunan sevginin miktarı o ilişkinin doyum vericiliğini dolayısıyla da söz konusu kadın ve erkeğin mutluluğunu etkileyen en önemli faktördür. Taraflar birbirini ne çok severse o oranda tatmin bulurlar ilişkilerinde ve genel anlamda hayatlarında. Çünkü doyum verici kadın erkek ilişkisi, varoluşsal bir ihtiyaçtır. Yani insanlığımızın özünde bu ihtiyaç vardır; Adem Havva’ya muhtaçtır, Havva Adem’e!
İnsan hislerini, düşüncelerini, yaşadıklarını en çok dil yoluyla anlatır. Bir kişinin konuşma içeriği bize o kişinin kişisel dünyası hakkında bilgi verir. Biz söz konusu kişinin söylediklerinden, ona dair, yaşadıkları, düşündükleri ve hissettiklerine dair bir çıkarımda bulunuruz. Kişinin belirttikleri ile gerçek olanlar arasındaki tutarsızlık ise genel anlamda dikkat çekici olur.
Zamane insanının en çok yatırım yaptığı, günlük dilde ve yazın hayatında en çok kullandığı kelimeler arasında sevgi ve aşk ilk sıralarda yer alsa gerektir. Buna mukabil zamane insanının en çok muzdarip olduğu problemler arasında da ilişki problemleri ön saflarda yer tutmaktadır.
Zamane insanının ilişkilerinde seni seviyorum, aşkım, canım, hayatım, iyi ki hayatımdasın vb. ifadeler o kadar çok kullanılıyor ki, zamanımızda yaşamayanlar, sadece bu ifadelere şahit olsalar, insanlığın artık gerçek sevgi dönemi diye bir dönemde var olduğunu düşünebilirlerdi. Oysa bizler bu kadar çok sevgi ifadesinin yanında bir o kadar da ilişki problemlerine şahit oluyoruz. Ve şahit olduklarımız bize bir çelişki gibi geliyor: zamane insanı sürekli karşısındakine sevgisini dile getiriyor ve sürekli karşısındakiyle kavga ediyor! Evet ortada bir çelişki var; çünkü sevgi bu kadar kavgayı, aldatmayı, ağlatmayı, incitmeyi vb. kaldırmaz! Birisi hem sevdiğini söylüyor hem de karşısındakine acı veriyorsa bu bir çelişkidir. Çünkü söylenen ile eylenen birbiri ile örtüşmüyor durumdadır.
Söz konusu çelişkinin bize daha anlaşılır gelmesi için şu soruyu kullanabiliriz: Zamane insanı seni seviyorum derken aslında neyi kastediyor? Gerçekten de karşısındakini sevdiğini söylemediği aşikar; çünkü gerçek sevgi kavga üretmez. Bana kalırsa zamane insanı söylediği şeyle beklentisini dile getiriyordur. Onun açısından seni seviyorum demek çoğunlukla “bana beni sevdiğini söyle” anlamına gelmektedir. Bu yaklaşım zamane insanının ruhuna uygundur. Çünkü zamane insanı bencildir, egoisttir. O, merkezinde kendisinin yer aldığı bir dünyada yaşıyordur. Dolayısıyla olan biten şeyler onun için olmalıdır. Sevgi ise söz konusu, önce o nasiplenmelidir ondan; artarsa modern bir cömertlik sergileyebilir belki! Peki neden bu sevilme ihtiyacını açıkça dile getirmez de yolu dolambaçlı hale getirir? Bu durumda da modern insanın diğer özellikleri bize ışık tutabilir. Modern insan güçlüdür, mantıklıdır, bilimseldir. Oysa sevilme ihtiyacını ifade etmek duygusallıktır ve duygusallık güçsüzlük göstergesidir; kendini kontrol edememek, mantığına hükmedememek demektir.
Gerçek ihtiyaçlarımıza uzak kaldığımız için, ve onları dile getiremediğimiz için çok yoğun öfke yaşıyoruz, hırçınlaşıyoruz. O yüzden çok sevdiğimizi söylediklerimize hayatı zindan edebiliyoruz.
Zamane insanı olan bizler ne yapmalıyız peki? Sahici duygularımızla yüzleşmeliyiz, acılarımıza kapılarımızı açmalıyız ve en önemlisi de gerçek sevgiyi üretmeliyiz.
Psikoterapist Yusuf BAYALAN
Bana göre bu makalenin özeti veya alıntısı; sevgi olmazsa olmazdır yaşamımda kesinliktir bu! Gerçi şuan sevgi pıtırcığı modundayım.. :) Hırçınlığımın tanımı da belli, istediğim gibi bir yaşamı, olayları göremediğimde beni anlayamazsın, hırçınlaşırım.. Ne ben hayata karşımdakilerinin sorunları veya bakış açısı için geldim ne de sen hayata benim felsefemi yaşamak için geldin.. Mutlu olmak, anlamak, paylaşmak, her duyguyu paylaşıp sevince boğulmak ve ortak noktada paralel yaşayabilmek için geldik.. Ben mutluysam, sende kendi adına mutlu olmak zorundasın yoksa kimse kimseye melankoliğinde boğmak zorunda değildir.. Polyanna da değil bakışım ama gerçekten değer ve saygıyı bilen insanlar sevgiyi de mutluluğu da heyecanla en uçlarda yaşayabilir.. Yaşayamıyor musun sana göre hırçınım ve anlaşılmazım.. Sen bak hayatına bende kendi hayatıma demekten başka söz gelmez dilime.. :)
Herkesin özellikle sevgiyi benimsemiş insanların birbirlerini bulup mutlu olmaları dileğiyle..
Demet.
Seni Seviyorum Zorbalığı
Bir kadın erkek ilişkisinin harcında bulunan sevginin miktarı o ilişkinin doyum vericiliğini dolayısıyla da söz konusu kadın ve erkeğin mutluluğunu etkileyen en önemli faktördür. Taraflar birbirini ne çok severse o oranda tatmin bulurlar ilişkilerinde ve genel anlamda hayatlarında. Çünkü doyum verici kadın erkek ilişkisi, varoluşsal bir ihtiyaçtır. Yani insanlığımızın özünde bu ihtiyaç vardır; Adem Havva’ya muhtaçtır, Havva Adem’e!
İnsan hislerini, düşüncelerini, yaşadıklarını en çok dil yoluyla anlatır. Bir kişinin konuşma içeriği bize o kişinin kişisel dünyası hakkında bilgi verir. Biz söz konusu kişinin söylediklerinden, ona dair, yaşadıkları, düşündükleri ve hissettiklerine dair bir çıkarımda bulunuruz. Kişinin belirttikleri ile gerçek olanlar arasındaki tutarsızlık ise genel anlamda dikkat çekici olur.
Zamane insanının en çok yatırım yaptığı, günlük dilde ve yazın hayatında en çok kullandığı kelimeler arasında sevgi ve aşk ilk sıralarda yer alsa gerektir. Buna mukabil zamane insanının en çok muzdarip olduğu problemler arasında da ilişki problemleri ön saflarda yer tutmaktadır.
Zamane insanının ilişkilerinde seni seviyorum, aşkım, canım, hayatım, iyi ki hayatımdasın vb. ifadeler o kadar çok kullanılıyor ki, zamanımızda yaşamayanlar, sadece bu ifadelere şahit olsalar, insanlığın artık gerçek sevgi dönemi diye bir dönemde var olduğunu düşünebilirlerdi. Oysa bizler bu kadar çok sevgi ifadesinin yanında bir o kadar da ilişki problemlerine şahit oluyoruz. Ve şahit olduklarımız bize bir çelişki gibi geliyor: zamane insanı sürekli karşısındakine sevgisini dile getiriyor ve sürekli karşısındakiyle kavga ediyor! Evet ortada bir çelişki var; çünkü sevgi bu kadar kavgayı, aldatmayı, ağlatmayı, incitmeyi vb. kaldırmaz! Birisi hem sevdiğini söylüyor hem de karşısındakine acı veriyorsa bu bir çelişkidir. Çünkü söylenen ile eylenen birbiri ile örtüşmüyor durumdadır.
Söz konusu çelişkinin bize daha anlaşılır gelmesi için şu soruyu kullanabiliriz: Zamane insanı seni seviyorum derken aslında neyi kastediyor? Gerçekten de karşısındakini sevdiğini söylemediği aşikar; çünkü gerçek sevgi kavga üretmez. Bana kalırsa zamane insanı söylediği şeyle beklentisini dile getiriyordur. Onun açısından seni seviyorum demek çoğunlukla “bana beni sevdiğini söyle” anlamına gelmektedir. Bu yaklaşım zamane insanının ruhuna uygundur. Çünkü zamane insanı bencildir, egoisttir. O, merkezinde kendisinin yer aldığı bir dünyada yaşıyordur. Dolayısıyla olan biten şeyler onun için olmalıdır. Sevgi ise söz konusu, önce o nasiplenmelidir ondan; artarsa modern bir cömertlik sergileyebilir belki! Peki neden bu sevilme ihtiyacını açıkça dile getirmez de yolu dolambaçlı hale getirir? Bu durumda da modern insanın diğer özellikleri bize ışık tutabilir. Modern insan güçlüdür, mantıklıdır, bilimseldir. Oysa sevilme ihtiyacını ifade etmek duygusallıktır ve duygusallık güçsüzlük göstergesidir; kendini kontrol edememek, mantığına hükmedememek demektir.
Gerçek ihtiyaçlarımıza uzak kaldığımız için, ve onları dile getiremediğimiz için çok yoğun öfke yaşıyoruz, hırçınlaşıyoruz. O yüzden çok sevdiğimizi söylediklerimize hayatı zindan edebiliyoruz.
Zamane insanı olan bizler ne yapmalıyız peki? Sahici duygularımızla yüzleşmeliyiz, acılarımıza kapılarımızı açmalıyız ve en önemlisi de gerçek sevgiyi üretmeliyiz.
Psikoterapist Yusuf BAYALAN
2 Mayıs 2013 Perşembe
Mucize.. :)
Sana gül bahçesi vadetmedim dikenleri de.. gibi klişelerden uzak, hayat kendiliğinden mucizeleri sunar, tesadüfleri değil, mucizeyi.. Yorgunsundur, artık kendinle baş başa özgürlüğün tadını çıkarmaya başlarsın.. Ne çok yormuştur yaşananlar.. Geriye dönüp baktığında sadece tecrübeleri alırsın sonrasında artık bakmazsın çünkü artık gerçekten geçmiştir.. İyi ki de geçmiştir diyeceğin anlar gelir.. Ama öyle bir an olur ki, yorgunluktan eser yoktur.. Balıklama dalarsın heyecanın içine, artık tanıdık olan bu hissin içinde alabildiğince yüzmek istersin.. Özlemişsindir bu heyecanı, bu hisleri.. Bu kadar da çabuk olmasını anlayamazsın, anlamak istersin, sonra da gerek yok akıl yürütmeye zaten tam zamanında gelen bu güzelliği ölçerek kalıplaştırmanın anlamı yoktur ki dersin.. Ve bu mükemmel hissin mutluluğuna bırakıverirsin kendini.. Karşılıklı gelişen bu etkileşimin heyecanı katlanmaya başladıkça hayaller büyüyüyor, bu da insana daha fazla şevk veriyor o da bir gerçek..
Bazen bazı insanlara hiç yabancılık çekmezsiniz, içinizden geldiği gibi davranırsınız gerçi ben hep öyleyim ama bazı durumlarda çok samimi olamazsınız.. Bu onlardan değil! Bu samimiyeti daha önceden yaşamıştım, zararı yoktur aksine çok sağlam başlar arkadaşlıklar.. :)
Ben hayatımda kötülerin, kötülükleri eninde sonunda kendinde patlar, sana da kirini pusunu bırakır ama onların kötülükleri senin kalbin temizse, illa ki iyilikle karşılaşacaksındır diye düşünenlerdenim.. Öyle de oldu.. Kötülük ancak bu kadar zarar verebilirdi, bu kadar da kısa zamanda iyilikle buluşulurdu.. Şükürler olsun :)
Artık rengarenkliğime, melodiler, güzel bakışlar, güzel sözler, güzel hayaller eşlik etti ve ben daha bi sanatsal bakmaya başladım estetiğe, tutkuya, heyecana, sevgiye, aşka, paylaşıma, mutluluğaa... dilimde hoş melodiler, gözlerimde güneş ışığının yıldız gibi parlaması, dilimde mayhoş tatlı tatlar, burnumda özlem, sevgi, aşk kokusu.. Bahar mükemmel geldi, bu yazla pekişir ve sıcaklığı tüm ruhu kaplar.. Ümidimiz bu! :)
Kalbi güzellik ve iyilik için atan gerçekten hayatına özü gibi bakmayı başarabilmiş tüm insanları böyle güzellikleri yaşaması dileğiyle.. :)
Demet.
Bazen bazı insanlara hiç yabancılık çekmezsiniz, içinizden geldiği gibi davranırsınız gerçi ben hep öyleyim ama bazı durumlarda çok samimi olamazsınız.. Bu onlardan değil! Bu samimiyeti daha önceden yaşamıştım, zararı yoktur aksine çok sağlam başlar arkadaşlıklar.. :)
Ben hayatımda kötülerin, kötülükleri eninde sonunda kendinde patlar, sana da kirini pusunu bırakır ama onların kötülükleri senin kalbin temizse, illa ki iyilikle karşılaşacaksındır diye düşünenlerdenim.. Öyle de oldu.. Kötülük ancak bu kadar zarar verebilirdi, bu kadar da kısa zamanda iyilikle buluşulurdu.. Şükürler olsun :)
Artık rengarenkliğime, melodiler, güzel bakışlar, güzel sözler, güzel hayaller eşlik etti ve ben daha bi sanatsal bakmaya başladım estetiğe, tutkuya, heyecana, sevgiye, aşka, paylaşıma, mutluluğaa... dilimde hoş melodiler, gözlerimde güneş ışığının yıldız gibi parlaması, dilimde mayhoş tatlı tatlar, burnumda özlem, sevgi, aşk kokusu.. Bahar mükemmel geldi, bu yazla pekişir ve sıcaklığı tüm ruhu kaplar.. Ümidimiz bu! :)
Kalbi güzellik ve iyilik için atan gerçekten hayatına özü gibi bakmayı başarabilmiş tüm insanları böyle güzellikleri yaşaması dileğiyle.. :)
Demet.
18 Nisan 2013 Perşembe
Çocuk masumluğunda, sevginin büyüyüp olgunlaşması..
Tesadüfün sunduğu sürprizlerden biriydi, farkında değildik. Anlar öyle mükemmel geçti ki bir meltem rüzgarının tatlı esintisinde, sıcaklığımızda serinledik. Çocuk gibi şendik, hesap kitap yoktu, neysek oyduk.. Çırılçıplak birbirimizin ruhunun en derinlerine inerek bütünleşen sevgi zamanla katlandı, alevlendi, sakinleşti, huzuru yaşadı, hırçınlaştı, kırdı, döktü ama asla birbirimize zarar vermedik.. O atışmalar, bizi en büyük eğlencenin ortasında bırakan, ilişkinin tadı tuzuydu, atışmadan sonra kopan kahkahalarda, kendimizi bulduğumuzda anladık.. Beni her tür kötü ve olumsuz olaylardan, kişilerden hatta kendi kızgınlığından korudun. Sen beni büyüttün, sevgimin şımarıklığında şımardın, farkında bile değilken ben, sen beni sevginle yoğurdun, kendini de beni de.. Ben mi? Senin çocuk ruhuna dokundum, o gizli saklı kalan yanını ortaya çıkardım bundan dolayı beni o yanınla sevdin, korudun, kolladın, bizi büyütüp aradaki bağı güçlendirdin.. İnsan aşık olduğu kişiyi kendinden bile korur mu? Korursa, nasıl bir masum değer yargısıdır di mi? Şanslı olmak, bu şansın farkında olmak, farkındalıkta yaşamak.. En büyük tüyosu budur bence.. Gördüğüm dağ gibi dimdik, ormanlar gibi huzurlu, deniz gibi kimi zaman dalgalı, kimi zaman duruluğunda yaşadığın sakilik, uçsuz bucaksız macera dolu yollarında kendini bulurken kaybolduğun... Bunları görünce ve yaşayınca verilecek tüyo o olmalı bana göre.. :)
Her insan birilerini sever, kimi neden sevdiğini bilmez.. 'seni seviyorum ama nedenini bilmiyorum' saçmalık, çünkü bu tanım, hayranlıktan doğan bir sevgi perdesidir, sihirdir.. Sihir gidince sudan çıkmış balığa dönersin, aslında karşındaki hala aynıdır, belki öncekinden daha iyidir ama göremez. Bu tür insanların sevgisi, karakterle alakalıdır. Karakteri oturmuş insan ne için, nasıl sevdiğini, ilk aşık olduğunda anlamasa da ki anlar, paylaşılanlar ruha iner, ruhu keşfettikçe, ruhu besler, aradaki aşkın tanımını yapamazsın, yaşarsın, yaşadıkça doyamazsın.. Velasıl böyle olunca, şimdi evet şimdi deli gibi aşıkken, neden sevdiğini ve aşık olduğunu bilirsin..
Zamanınızda karşınıza bu verdiğim ilk örnekteki gibi, ruha inebilen insanların sevgisi ve aşkı çıktığında yaşanılanların değeri ve sizde hissettirdikleri, iyi ve kötü anlamında, en büyük tecrübedir, değerdir, mucizedir, olgunluktur, işte paylaşılanların paralel yolda birleşmesidir. Bunlar, güçlü yapar insanı, tercihlerinden sıyrılmanda yardımcı olur, sevginin ne demek olduğunu anlarsın, saflığa ve masumluğa gözün gibi bakarsın.. Karşındakine öyle bir davranırsın ki ya için çoşar, ya için incinir, kıramazsın.. Olumsuz yanı ki ümit etmek istemezsin, ya hayat onu veya beni ondan alırsa dersin, korkarsın.. Hemen aklından silip bu değere sıkı sıkı sarılıp, sanki yarın yokmuş gibi yaşarsın.. Bilirsiniz ikinizde birbirinizdeki değeri, kötüde olsanız artık siz, ölüm ayırana kadar en iyi dostsunuz.. Aşık olduğun kadınla veya adamla içtence, her şeyi çıkarsız paylaşıp yaşadıkça ailenden birey nasılsa ona da öyle bakmaya başlıyorsun. Bunun o ince tanımını yapamıyorsun, hem ailenden biri gibi, onun yanında rahat ve huzurlu güvende hissetmek hem de aşık gibi sahiplenici tavırla çok farklı gözle bakmak, tanımlayamıyorum bu hissi, yaşayan bilir, yaşayamayan anlayamaz.. Bundandır canım olan canımdan ötedir.. Bana da böyle bakabilen için zaten bu sözler böyle dillenir, yaşatılır.. Yoksa kafanın içinde böcekler olmasına rağmen hayalle büyüttüğün adamın aslında balon olduğunu patlayınca anlarsın.. Bu çoğu insanın yaşattığı bir durum.. Bu balonu ayrıldığında anlarsın.. İçten ve samimiyet bu anlamda önemlidir. Karakteri oturunca insan zaten içini, beynininin içindekileri, tavırlarıyla bireysel olarak ortadır. Kendini bilen her insanın bu kadar mükemmel hislerle birbirinin değerini bildiği harika anlar dileğiyle.. :)
Karakteriniz, saygınlığınız, sevginiz, yol göstericiniz, düşünceleriniz, sözleriniz, sözlerinizde sevginizin büyüklüğünde adımınız olsun.. Bu adım, sizin sözünüz olurken, gerçeklikle imzanız olsun.. O zaman sizi siz yapan o olur.. Yoksa emek, çaba, sözler hepsi koca bir yalan olur. Yalan olmamanız dileğiyle.. :)
Demet.
Her insan birilerini sever, kimi neden sevdiğini bilmez.. 'seni seviyorum ama nedenini bilmiyorum' saçmalık, çünkü bu tanım, hayranlıktan doğan bir sevgi perdesidir, sihirdir.. Sihir gidince sudan çıkmış balığa dönersin, aslında karşındaki hala aynıdır, belki öncekinden daha iyidir ama göremez. Bu tür insanların sevgisi, karakterle alakalıdır. Karakteri oturmuş insan ne için, nasıl sevdiğini, ilk aşık olduğunda anlamasa da ki anlar, paylaşılanlar ruha iner, ruhu keşfettikçe, ruhu besler, aradaki aşkın tanımını yapamazsın, yaşarsın, yaşadıkça doyamazsın.. Velasıl böyle olunca, şimdi evet şimdi deli gibi aşıkken, neden sevdiğini ve aşık olduğunu bilirsin..
Zamanınızda karşınıza bu verdiğim ilk örnekteki gibi, ruha inebilen insanların sevgisi ve aşkı çıktığında yaşanılanların değeri ve sizde hissettirdikleri, iyi ve kötü anlamında, en büyük tecrübedir, değerdir, mucizedir, olgunluktur, işte paylaşılanların paralel yolda birleşmesidir. Bunlar, güçlü yapar insanı, tercihlerinden sıyrılmanda yardımcı olur, sevginin ne demek olduğunu anlarsın, saflığa ve masumluğa gözün gibi bakarsın.. Karşındakine öyle bir davranırsın ki ya için çoşar, ya için incinir, kıramazsın.. Olumsuz yanı ki ümit etmek istemezsin, ya hayat onu veya beni ondan alırsa dersin, korkarsın.. Hemen aklından silip bu değere sıkı sıkı sarılıp, sanki yarın yokmuş gibi yaşarsın.. Bilirsiniz ikinizde birbirinizdeki değeri, kötüde olsanız artık siz, ölüm ayırana kadar en iyi dostsunuz.. Aşık olduğun kadınla veya adamla içtence, her şeyi çıkarsız paylaşıp yaşadıkça ailenden birey nasılsa ona da öyle bakmaya başlıyorsun. Bunun o ince tanımını yapamıyorsun, hem ailenden biri gibi, onun yanında rahat ve huzurlu güvende hissetmek hem de aşık gibi sahiplenici tavırla çok farklı gözle bakmak, tanımlayamıyorum bu hissi, yaşayan bilir, yaşayamayan anlayamaz.. Bundandır canım olan canımdan ötedir.. Bana da böyle bakabilen için zaten bu sözler böyle dillenir, yaşatılır.. Yoksa kafanın içinde böcekler olmasına rağmen hayalle büyüttüğün adamın aslında balon olduğunu patlayınca anlarsın.. Bu çoğu insanın yaşattığı bir durum.. Bu balonu ayrıldığında anlarsın.. İçten ve samimiyet bu anlamda önemlidir. Karakteri oturunca insan zaten içini, beynininin içindekileri, tavırlarıyla bireysel olarak ortadır. Kendini bilen her insanın bu kadar mükemmel hislerle birbirinin değerini bildiği harika anlar dileğiyle.. :)
Karakteriniz, saygınlığınız, sevginiz, yol göstericiniz, düşünceleriniz, sözleriniz, sözlerinizde sevginizin büyüklüğünde adımınız olsun.. Bu adım, sizin sözünüz olurken, gerçeklikle imzanız olsun.. O zaman sizi siz yapan o olur.. Yoksa emek, çaba, sözler hepsi koca bir yalan olur. Yalan olmamanız dileğiyle.. :)
Demet.
3 Nisan 2013 Çarşamba
Doğanın bize sunduğu, bitkilerle gelen mucize!!
Yaşadığımız bu muhteşem evrende, bedensel, ruhsal ve sağlık için ihtiyaç duyulan tüm gereksinmelerimiz mevcut. Araştırarak bulunamayacak ihtiyacımız yok! İlaçlar, bile bitkilerden elde edilip kimyasallaştırılıyordur, bildiğiniz gibi.. Cildimiz için olsun, hastalıkların türevlerine göre olsun her şey bu muhteşem dengede bize sunulan hediyeler. Aşağıda da bununla ilgili ufacık bir bilgi aktarımını paylaşmaktan mutluluk duyarım.. :))
Sağlıklı ve sevgiyle yaşayacağınız mükemmel anlar dileğiyle..
Sağlıklı ve sevgiyle yaşayacağınız mükemmel anlar dileğiyle..
Demet.
2 Nisan 2013 Salı
Yeni tazecik ürünlerimizle, bahçemiz genişlerken, sizin beğeninizle mutluluğumuz katlanacaktır.. :))
İzmir'in mükemmel doğasında yetişen ürünlerimizin genişleyen yelpazesinde, tazecil ve mis gibi besinleri sizin beğeninize sunarken memnun kalmanız bizi daha da mutlu edecektir.. :))
Sevdiklerinizle sağlıklı ve keyifli günlerde tatmanız dileğiyle..
Demet.
Sevdiklerinizle sağlıklı ve keyifli günlerde tatmanız dileğiyle..
Demet.
29 Mart 2013 Cuma
Glory 6 Kickbox Karşılaşması Ülker Sports Arena'da!!
Glory 5 Londra maçlarını heyecanla izledikten sonra, İstanbul'daki maçları özellikle Gökhan Saki final maçını kaçırmam söz konusu bile olamazdı.. :))
Bu harika karşılaşmaların heyecanını o günden hissetmeye başladım, tarih yaklaştıkça daha da heyecanlanıyorum.. Harika maçlar, sürpriz şovlarla 6 Nisanda bu harika eventte olacağım.. :)) Detayları ve maçları sizinde bilginize sunuyorum.. :)
Tokyoda oynanan Glory ağır siklet kickbox maçının rövanşı İstanbul’da.
Tokyo’da yapılan glory ağır siklet kicbox maçında birinicligi semmy schilt kazanmıştı. Gökhan Saki‘nin rakiplerini nakaout etti maçda 3. olan Saki, İstanbul Ülker Sports Arena'da Daniel Ghita ile karşılaşıcak. Nisan’ın 6'sında Cumartesi akşam saat 17.45′de başlayacak maçın organizasyonunu Ağır siklet kicxboxer Birol Topuz düzenledi.
06 Nisan 2013 Ülker Sports Arena - İstanbul
Glory World Series-6
MAIN EVENT: Gökhan Saki (Türkiye) vs Daniel Ghita (Romanya)
ANA MAÇLAR:
Murat Direkçi (Türkiye) vs Joseph Valtellini (Kanada)
Nieky Holzken (Hollanda) vs Karim Ghajji (Fransa)
Morad Bouizidi (Tunus) vs Fabiono Cyclone (Brezilya)
Flip Verlinden (Belçika) vs Ünal Ünsal (Türkiye)
Marc De Bonte (Almanya) vs Lhoucine Ouzgni (Fas)
Jonatan Oliviera (Brezilya) vs Buenung Topking (Tayland)
İsmail Uzuner (Türkiye) vs Roman Mailov (Moldava)
ALT MAÇLAR:
Ertan Balaban vs Vitali Bigdaş - MMA
Kenan GÜnaydın vs Guvanç Akiyev
Hünkar Kılıç vs Max Baumert
Muzaffer Gemici vs Samet Keser
Orhan Karaalioğlu vs Nathan Van Hof
Oğuz Övgüer vs Jhafar Wilnis
Burak Uğur vs Masovd Mineal
Sporun her dalını sevmemin yanında, sporun centilmence yapılması gerektiğini düşünecek kadar sporcu ruha sahibim.. Bu karşılaşmalarında aynı mantıkla yapıldığı düşünülünce, her dalda profesyonelce eğlenmek için takipçisi olmalıyız.. Bu dipnotu da geçtikten sonra bana heyecanlı bekleyişler..
Size de (futbol, basketbol, kickbox gibi maçlar için)centilmence takip etmek düşsün... :))
Sevdiklerinizle heyecanlı ve keyifli zamanlar geçirmeniz dileğiyle..
Demet.
28 Mart 2013 Perşembe
13 Mart 2013 Çarşamba
Hayatta Yeni Bir Şey Daha Öğrendim..
Hayatta hep yeni bilgiye heyecanla bakan biriyim.. Her yeni bakış açısı, farklı ufuklar açar bana.. Lakin sadece iyi bilgiler beni besler, kötü bilgiler ise, daha güçlü olmamı sağlar.. Maalesef bugün öğrendiğim bilgi beni heyecanlandırmadı aksine biraz daha güçlendirdi.. Gerçi güçlü olmayı da çok seven biri değilim ama dünyamızda, kelebeklerin uçtuğu sevgi bahçesi de değil maalesef.. İç dünyam, benim olduğu için öyle gerçi o ayrı :))
Uzun zaman emek verip hatta kendinden bile fazlasıyla vererek sevgiyle işlersin sana sunulanı.. Çünkü sorumluluk duygun gelişmiştir, yeni ekilen tohumdan açılan fidanlar heyecan verir sana.. O fidanların yeşerip kocaman başarıların tebriğine koşmak içindir bu kadar emek.. Ne maddi bi beklenti ne de onore edilmek.. Sadece emek verdiklerinin karşılığında güzellikleri görmektir asıl mutlu eden. Kim beğenirse veya beğenmezse umrunda olmadan en mükemmeli sunmak istersin, sonunda yaptıklarının sonucuna bakınca, gözünde mükemmele yakın bir emek varsa odur mutlu eden.. Gerçi bu bakış açısıyla yapılan her iş etraftan da beğeni toplar, söylemeyen veya beğenisini belirtmeyenlerin, nedeninin duygusal anlamına bakmaksızın.. Çünkü insanoğlu kıskançtır, en iyisi kendisinin olmasını ister, olmayınca ortada iyi bi şey varsa iyi demek için zorlanır ya da derse de çıkarı vardır.. Kimi de egosuz beğendim diyebilir maalesef aşamadığımız özgüven sorunundan kaynaklı ya neyse.. Sonuç olarak, emek verip yapanın ortaya koyduğu şey, kendini tatmin ediyorsa, o onu mutlu eder.. Emeğin karşılığını parasal anlamda sunmak bana göre hoş olmayan bir durum olsa da hayat da böyle bi şey, geçinmek, hayat standartlarını devam ettirmek için maalesef böyle.. Ortaya sunulanın sanatsal değeri olunca, maddi değer biçmek biraz mantık dışı olduğu için bu bakış açım...
Neyse, bu sunulan emeklerin sonunda başarı grafiğini yükselten bir insanın, çevresinde de samimi ve içtence gülen yüzler görülmeye başlanır.. Hatta o kadar içten olduğunu düşünürsünüz ki dostaneliğe kadar ve sevilen, değer verilen bir insan haline getirilir.
Tabi herkesin hayatı bu kadar mükemmel gitmez, bir yerde tökezleyebilir, sağlık sorunu olabilir veya herhangi bir olumsuz bir durum.. Sizce, bu kadar emekten sonra bi kaç olumsuzluk bu başarı grafiğini düşürebilir mi? Mantık olarak hayır di mi? Ama hayat denilen, daha doğrusu hayatı bu hale getiren Napolyon'un buluşuyla gözleri parıldayan Richie Rich'ler için başarı grafiği bu safhada çok umurlarında olmaz.. Çünkü hep mükemmeli ister, hem en iyisini ister, çıkarı vardır. Çıkarının sekteye uğratırsan, harcanırsın hatta acımasızca yargılanıp hiç bile olabilirsin..
Bugün öğrendiğim bu yeni bilgi, beni hüsrana uğrattı.. Ama güç verdi, kimseye gereğinden fazla sınırlarına yaklaştırmayacaksın, sende onların sınırına fazla hat çekmeyeceksin.. Gerçi sınırlarım her zaman bellidir.. Para denilen değersiz varlık, insanı insanlıktan çıkarabiliyorsa orada durup samimiyetini tartacaksın..
Üç günlük dünyaydı di mi? Bu dünyada varettiğimiz somut şeylerin hepsi bu dünyada kalacaktı di mi? Eeee neden bu emperyalistliğe tapış.. Onun için kendi özümüzden keskin dönüşle viraj yapmalarımız.. İlla ters düze gelip elinde hiç bi şey kalmayınca mı ya da ölümlü bir hastalık bünyeye yapışınca mı anlıyoruz? Bu adaletsizliği, benmerkezcilikte Tanrıcılık oynamayı, bu haksızlığı kim sundu size? Son nefesini verirken, düşüneceğin veya söyleyeceğin neyse, her gün güne başlarken bunu hatırına getirseler belki emeğe yapılan haksızlığın bir yerden çıkacağını hatırlayıp korkarlar.. Kimse bu dünyaya çivi çakamıyorsa ya da bu dünyanın sahibi değilse, insanların içinde diğerlerinden farkı olmadığını unutmasa, belki birlik ve beraberlikle ne çok şey aşmış olacağız.. Çoğu insana sorsanız, huzuru yok.. Gülüyorum!!! Bu kadar kirli zihninizde ve yaptıklarınızda zaten nasıl huzuru bulabilirsiniz ki! Huzur denilen şey, içinizde hatta içinizin en derinlerinde gizliyse, ÖZÜNE DÖNME VAKTİ!
Hayatta en çok saygı duyulacak erdemlerden biri EMEĞE SAYGIdır.. Lütfen sevgiyle baktığımız her günde alın teriyle verilen emeğe saygı duyalım ki HUZURLU BİR YAŞAM bizim olsun!
Sevgi ve Huzurla Kalın! Unutanlara hatırlatın!
Aşağıdaki Başarıyı Aşmış İnsanlar Örnek Olsa Bize! :)
Demet.
Uzun zaman emek verip hatta kendinden bile fazlasıyla vererek sevgiyle işlersin sana sunulanı.. Çünkü sorumluluk duygun gelişmiştir, yeni ekilen tohumdan açılan fidanlar heyecan verir sana.. O fidanların yeşerip kocaman başarıların tebriğine koşmak içindir bu kadar emek.. Ne maddi bi beklenti ne de onore edilmek.. Sadece emek verdiklerinin karşılığında güzellikleri görmektir asıl mutlu eden. Kim beğenirse veya beğenmezse umrunda olmadan en mükemmeli sunmak istersin, sonunda yaptıklarının sonucuna bakınca, gözünde mükemmele yakın bir emek varsa odur mutlu eden.. Gerçi bu bakış açısıyla yapılan her iş etraftan da beğeni toplar, söylemeyen veya beğenisini belirtmeyenlerin, nedeninin duygusal anlamına bakmaksızın.. Çünkü insanoğlu kıskançtır, en iyisi kendisinin olmasını ister, olmayınca ortada iyi bi şey varsa iyi demek için zorlanır ya da derse de çıkarı vardır.. Kimi de egosuz beğendim diyebilir maalesef aşamadığımız özgüven sorunundan kaynaklı ya neyse.. Sonuç olarak, emek verip yapanın ortaya koyduğu şey, kendini tatmin ediyorsa, o onu mutlu eder.. Emeğin karşılığını parasal anlamda sunmak bana göre hoş olmayan bir durum olsa da hayat da böyle bi şey, geçinmek, hayat standartlarını devam ettirmek için maalesef böyle.. Ortaya sunulanın sanatsal değeri olunca, maddi değer biçmek biraz mantık dışı olduğu için bu bakış açım...
Neyse, bu sunulan emeklerin sonunda başarı grafiğini yükselten bir insanın, çevresinde de samimi ve içtence gülen yüzler görülmeye başlanır.. Hatta o kadar içten olduğunu düşünürsünüz ki dostaneliğe kadar ve sevilen, değer verilen bir insan haline getirilir.
Tabi herkesin hayatı bu kadar mükemmel gitmez, bir yerde tökezleyebilir, sağlık sorunu olabilir veya herhangi bir olumsuz bir durum.. Sizce, bu kadar emekten sonra bi kaç olumsuzluk bu başarı grafiğini düşürebilir mi? Mantık olarak hayır di mi? Ama hayat denilen, daha doğrusu hayatı bu hale getiren Napolyon'un buluşuyla gözleri parıldayan Richie Rich'ler için başarı grafiği bu safhada çok umurlarında olmaz.. Çünkü hep mükemmeli ister, hem en iyisini ister, çıkarı vardır. Çıkarının sekteye uğratırsan, harcanırsın hatta acımasızca yargılanıp hiç bile olabilirsin..
Bugün öğrendiğim bu yeni bilgi, beni hüsrana uğrattı.. Ama güç verdi, kimseye gereğinden fazla sınırlarına yaklaştırmayacaksın, sende onların sınırına fazla hat çekmeyeceksin.. Gerçi sınırlarım her zaman bellidir.. Para denilen değersiz varlık, insanı insanlıktan çıkarabiliyorsa orada durup samimiyetini tartacaksın..
Üç günlük dünyaydı di mi? Bu dünyada varettiğimiz somut şeylerin hepsi bu dünyada kalacaktı di mi? Eeee neden bu emperyalistliğe tapış.. Onun için kendi özümüzden keskin dönüşle viraj yapmalarımız.. İlla ters düze gelip elinde hiç bi şey kalmayınca mı ya da ölümlü bir hastalık bünyeye yapışınca mı anlıyoruz? Bu adaletsizliği, benmerkezcilikte Tanrıcılık oynamayı, bu haksızlığı kim sundu size? Son nefesini verirken, düşüneceğin veya söyleyeceğin neyse, her gün güne başlarken bunu hatırına getirseler belki emeğe yapılan haksızlığın bir yerden çıkacağını hatırlayıp korkarlar.. Kimse bu dünyaya çivi çakamıyorsa ya da bu dünyanın sahibi değilse, insanların içinde diğerlerinden farkı olmadığını unutmasa, belki birlik ve beraberlikle ne çok şey aşmış olacağız.. Çoğu insana sorsanız, huzuru yok.. Gülüyorum!!! Bu kadar kirli zihninizde ve yaptıklarınızda zaten nasıl huzuru bulabilirsiniz ki! Huzur denilen şey, içinizde hatta içinizin en derinlerinde gizliyse, ÖZÜNE DÖNME VAKTİ!
Hayatta en çok saygı duyulacak erdemlerden biri EMEĞE SAYGIdır.. Lütfen sevgiyle baktığımız her günde alın teriyle verilen emeğe saygı duyalım ki HUZURLU BİR YAŞAM bizim olsun!
Sevgi ve Huzurla Kalın! Unutanlara hatırlatın!
Aşağıdaki Başarıyı Aşmış İnsanlar Örnek Olsa Bize! :)
Demet.
Birazda Tiyatro Esintisi..
Inishmorelu Yüzbaşı
Şiddet ve teröre dair trajikomikliğin absürt nedenlerini güzel bi mizahla anlatan oyun, bir kedinin teröre, aşka, dostluğa, aileye karşı nasıl sert bir set oluşturur? Buyrun izlemeye gidin derim! :) Ve kesinlikle hayran olarak izlediğim oyuncu; Reha Özcan'dı.. Diğer oyuncularda iyi ama beni şaşkınlığa uğratan O oldu.. :)
Oyunun bir repliği; "Ben de tam babamı vurmak üzereydim" diyor, şiddetin kucağındaki bir ironi güzellemesi olan 'Inishmore'lu Yüzbaşı' oyununda İrlanda'nın 'maharetli', 'zeki' ve 'hınzır' kalemi David McDonagh.
Oyunun bir repliği; "Ben de tam babamı vurmak üzereydim" diyor, şiddetin kucağındaki bir ironi güzellemesi olan 'Inishmore'lu Yüzbaşı' oyununda İrlanda'nın 'maharetli', 'zeki' ve 'hınzır' kalemi David McDonagh.
İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen, ödül rekortmeni 'Leenane'nin Güzellik Kraliçesi' oyunuyla aşina olduğumuz Mc Donanagh'ın şiddetin ve kanın anlamsızlığını, nedensizliğini komedi yoluyla irdelediği oyunu 'Inishmore'lu Yüzbaşı', Kent Oyuncuları tarafından seyirciyle buluşturuluyor. İrlanda'da kuşaklar boyu yaşanan şiddetin ve kanın üzerine kurulu sıkı bir kara mizah olan oyunu sahneye Mehmet Ergen taşıyor.
Büyük amaçları ve kutsal ülküleri uğruna ortalığı kana bulayan INLA örgütü üyesi Yüzbaşı Patrick, -ki bu ünvanı kendisine yine kendisi layık görmüştür!- için ölüm, işkence, baskı gündelik hayatın basit ve sıradan gerçekleridir. İrlanda'yı kurtarmaya soyunmuş Patric'in biricik dostu, sevgi beslediği tek canlı varlık ise kedisi Arap'tır. Ne var ki Patrick'in sırtını yere getirmenin yegâne yolunun kedisi Arap'ın canına kıymaktan geçtiğini 'birileri' çözmüştür. Patrick Arap'ın başına elim bir kaza geldiği/getirildiği gerçeğiyle karşılaştıktan sonra bu kez aile üyeleri, komşuları ve örgüt arkadaşlarını kapsayan bir dizi şiddet, işkence ve cinayet eylemini hayata geçirir!
Üç cesedin parçalanıp, iki kedinin beyninin dağıtıldığı, bir adamın da kafasının rendeye tabi tutulduğu bu Tarantinovari metnin; taşıdığı ironiyi gerektirdiği ölçüde içten içe, bir sahneden diğerine doğru artan bir temponun eşliğinde ustalıkla sahneye aktarmış. Hüznün ve mutluluğun birbirinden ayrı olmadığı/olamayacağı gerçeğinin kurcalandığı 'Inishmore'lu Yüzbaşı'da, şiddet ve şiddetten doğan komedinin kıvamı yönetmence doğru saptanmış.
Ciddi, hatta trajik bir konunun güldüren bir anlatım biçimiyle aktarımı 'kara mizah'a güzel bir örnek teşkil etmiş. Ayrıca oyunda ateşli silah kullanılmış.
Yazan: Martin McDonagh
Çeviren: Mehmet Ergen
Yöneten: Murat Karasu
Dekor Tasarımı: Ethem Özbora
Kostüm Tasarımı: Yıldız İpeklioğlu
Işık Tasarımı: Akın Yılmaz
Müzik: O. Enes Kuzu
Yönetmen Yardımcısı: İlkay Akdağlı
Oyuncular:
Donny: Cengiz Baykal
Davey: Engin Şahin
Padraic: Reha Özcan
Mairead: Deniz Elmas
Christy: Hakan Şahin
James: Can Öztopçu
Brendan: İlkay Akdağlı
Joey: Orkun Gülşen
Sahne Amiri: Reşit Arslan
Kondüvit: Ersin Sönmez
Işık Kumanda: Gökhan Gülçebi
Yöneten: Murat Karasu
Dekor Tasarımı: Ethem Özbora
Kostüm Tasarımı: Yıldız İpeklioğlu
Işık Tasarımı: Akın Yılmaz
Müzik: O. Enes Kuzu
Yönetmen Yardımcısı: İlkay Akdağlı
Oyuncular:
Donny: Cengiz Baykal
Davey: Engin Şahin
Padraic: Reha Özcan
Mairead: Deniz Elmas
Christy: Hakan Şahin
James: Can Öztopçu
Brendan: İlkay Akdağlı
Joey: Orkun Gülşen
Sahne Amiri: Reşit Arslan
Kondüvit: Ersin Sönmez
Işık Kumanda: Gökhan Gülçebi
Tiyatrosuz kalmamanız dileğiyle..
Demet.
12 Mart 2013 Salı
Otello Heyacanım.. :)
Nisan ayında sahne almaya başlayacak olan Otello Bale Oyunu için şimdiden heyecan sardı beni.. Fulya Sanat Merkezi'nde, Kadıköy Süreyya Operası'nda da gösterimi başlayacaktır. W. Shakespeare'in harika eserlerinden birini okuyup izleme şansı bulamamıştım.. Şimdi keyifle izlemek için gününü heyecanla beklemekteyim.. Eserin sahnelenen konusu aşağıda mevcut olmakla birlikte, bu heyecanı benim gibi hissedenlerin izlemesini tavsiye ediyorum.. Eserini okurken o heyecanı hissetmişken, bakalım izleyince nasıl bir heyecan verecek.. :))
1. Perde
Hava kararmış akşam olmak üzeredir. Fırtına esmekte, şimşekler çakmaktadır. Kent halkı limanda toplanmış, azgın dalgalarla boğuşan gemiyi izlemekte, herkes bir fikir yürütmektedir. Sonunda gemi güçlükle limana yanaşır ve savaştan dönen Otello, askerleriyle birlikte karaya çıkar. Kendisini alkışlayan halkı selamlayıp zafer müjdesi verir ve evine çekilir. Herkes çok sevinçlidir. Sevinmeyen yalnızca iki kişi vardır. Bunlar eski yaveri lago ile soylu bir genç olan Roderigo'dur. Roderigo, Otello'nun genç ve güzel karısı Desdemona'ya âşıktır ve Otello'yu kıskanmaktadır, lago ise rütbesini alıp Cassio'ya verdiği için Otello'dan nefret etmektedir. Ayrıca karısı Emilia ile de ilişkisi olduğundan kuşkulandığı için Otello'ya iyice düşman kesilmiştir... Otello'nun emriyle şenlik ateşleri yakılır, herkes eğlenmeye başlar, lago, Roderigo'yu da ikna ederek korkunç bir plan hazırlar. Cassio'ya sarhoş olana kadar içirtir. Montano gelip Cassio'yu nöbete çağırınca, aşırı sarhoş olan genç subayı kışkırtarak amirine silah çekmesine neden olur. Montano'da silahını çekince çatışma başlar, lago, sözde araya girer, bu arada Roderigo'ya da Otello'ya haber vermesini söyler. Olay yerine gelen Otello, lago'dan olayı anlatmasını isteyince, kötü adam işine geldiği gibi anlatır. Otello büyük bir öfkeye kapılarak Cassio'dan rütbesini geri alır... Şatonun arka planda bir bahçeye açılan salonu, lago planının ikinci aşamasını gerçekleştirmek üzeredir. Gözden düştüğü için çok üzgün olan Cassio'ya, Otello'nun affını kazanabilmek için Desdemona'dan aracılık etmesinin iyi olacağını söyler. Cassio, Desdemona ile görüşmek için bahçeye gidince, arkasından alay ederek tüm kötülüğünü açığa vurur. Otello, öfke ve kıskançlıkla sarsılır, lago'nun karısı olan nedimesi Emilia ile birlikte yanlarına gelen Desdemona, masumca Cassio için kocasından af ister. Otello başının ağrıdığını söyleyince mendiliyle kocasının başını sarmak isterse de Otello, kızgınlıkla mendili yere atar. Emilia mendili yerden alır. lago karısından mendili ister, Emilia direnirse de zorla elinden alıp cebine atar. Otello kendini kaybeder, intikam yeminleri eder...
Şatonun salonu, lago, hain planını sürdürmekte, mendili sorması için Otello'yu kışkırtmaktadır. Desdemona tekrar Cassio'nun affı için kocasından ricada bulunur. Otello yine başının ağrıdığını ileri sürerek mendiliyle alnını sarmasını ister. Desdemona farklı bir mendil çıkarınca öfkeyle onu yere atar ve daha önce kendisine armağan etmiş olduğu öbür mendili ister. Olmadığını öğrenince de Desdemona'ya hakaretler eder ve onu tartaklar. Otello, deliye dönmüştür. Desdemona umutsuzca gidince, lago ortaya çıkar. Otello, ona derhal Cassio'yu getirmesini buyurur, lago, zaten çoktan planını yapmış, Cassio'yu çağırmıştır. Otello'ya Cassio'yu uygun sorularla konuşturacağını, kendisinin de saklanarak gözlemesini söyler. Cassio gelince lago onu işine gelen şekilde yönlendirip konuşturur. Cassio, tanımadığı birinin kendisine bir mendil gönderdiğini söyleyince göstermesini ister ve elinden alıp Otello'nun göreceği şekilde sallar. Otello, saklandığı yerde acıyla kıvranmaktadır. Dışarıdan bir top sesi duyulur. Elçiyi getiren geminin gelişini haber vermektedir, lago, derhal Cassio'yu gönderir. Ortaya çıkan Otello, artık karısının ihanetine kesinlikle inandığını, onu ne şekilde öldüreceğini düşündüğünü haykırır... Desdemona yatak odasında Emilia ile dertleşir. Otello, yavaşça odaya girer. Onu Cassio'yu sevmekle suçlar ve ihanetinin bedelini hayatıyla ödeyeceğini söyler. Desdemona'nın yeminleri ve yalvarmaları etkisiz kalır. Otello karısının boğazını sıkmaya başlar. O sırada kapı vurulur. Gelen Emilia'dır. Cassio ile Roderigo'nun çatıştıklarını ve Roderigo'nun öldüğünü bildirir. Sonra da can çekişmekte olan Desdemona'nın yanına koşar. Ama geç kalmıştır. Desdemona, masum olduğunu söyleyerek son nefesini verir. Otello onu Cassio'nun metresi olduğu için öldürdüğünü, bunu kendisine lago'nun açıkladığını söyleyince Emilia bunun imkânsız olduğunu, asıl suçlunun kocası lago olduğunu haykırarak herkesi odaya çağırır. Gerçeği öğrenen Otello, hain adamı yakalamak isterse de lago kaçar. Yaşamasının bir anlamı kalmadığını anlayan Otello, gizlediği hançerini çıkarıp göğsüne saplar. Herkes dehşet içinde kalmıştır. Otello, sürünerek Desdemona'nın yanına gelir, onu son bir kez öpmek ister, yatağının kenarına yığılır, ölür...
Kaçırılmayacak gösterimi, sevdiklerinizle birlikte keyifle izlemeniz dileğiyle..
Sevgiyle kalın!
Demet.
32. İstanbul Film Festivali..
10. UPSTREAM COLOR (GİZLİ KİMYA)
Sundance Film Festivali'nde ses tasarımında Jüri Özel Ödülü kazanan "Upstream Color" (Gizli Kimya), 2013'ün kesinlikle izlenmesi gereken filmlerinden biri. Shane Carruth'ın yazıp yönettiği filmde yaşlanmayan bir organizmanın yaşam döngüsüne kapılan iki çifti anlatıyor. Başrollerinde Andrew Sensenig, Shane Carruth ve Amy Seimetz'in bulunduğu film şimdiden oldukça güzel eleştiriler almış durumda. Bu da filme olan merakımı fazlasıyla arttırıyor. Filmin süresi ise 96 dakika.
9. KON-TIKI
Özellikle sanat yönetimi ve kostüm tasarımıyla öne çıkan "Kon-Tiki", Norveç sinemasının önemli örneklerinden biri. Basit senaryosu ve zaman zaman inandırıclıktan uzak oyunculuklarına rağmen filmin 85. Akademi Ödülleri'nde Yabancı Dilde En İyi Film dalında adaylığı bulunması ise filmi izlemek için başlı başına bir neden. Joachim Rønning ve Espen Sandbergkon-tiki tarafından yönetilen filmin en güzel tarafı ise enfes görüntü yönetimi. Filmin süresi 118 dakika olup eleştirisini buradan okuyabilirsiniz.
8. GANGS OF WASSEYPUR
(WASSEYPUR ÇETELERİ)
(WASSEYPUR ÇETELERİ)
Bir hintli arkadaşım tarafından ısrarla tavsiye edilen "Gangs of Wasseypur" (Wasseypur Çeteleri), Hint sinemasını yakından incelemek isteyenler için gerçekten biçilmiş kaftan. Festivalde iki bölüm halinde gösterilecek olan filmin Asya Pasifik Ödülleri'nde Jüri Büyük Ödülü bulunuyor. Anurag Kashyap'ın yönettiği film, babasının intikamını almaya çalışan Shahid Khan'ın korkulan bir adama dönüşme hikayesini konu alıyor. Genel olarak olumlu eleştiriler alan filmin tek dezavantajı ise 320 dakikalık devasa süresi. İnanın bu süre beni bile korkutuyor.
7. DJÚPID (DERİN SULAR)
85. Akademi Ödülleri'nde ilk dokuza kalarak bu listeye girmeyi başaran "Djúpid" ingilizcesiyle"The Deep" (Derin Sular), Oscar sezonundan beri merak ettiğim filmler arasında. Baltasar Kormákur'un yönettiği İzlanda yapımı film, teknesi batan bir balıkçının dondurucu soğukluktaki okyanustaki hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Gerçek yaşam hikayesine dayanan filmin İzlanda'nın Oscar'ları olarak kabul edilen Edda Ödülleri'nde birden çok adaylığı bulunmakta. Yukarıda bahsettiğim gibi filmin ilk dokuza kalması bile bu filmi izlemek için başlı başına bir neden. Filmin süresi ise 95 dakika.
6. SOĞUK
"Yazı Tura" (2004) ile oldukça başarılı bir filme imza atmasına rağmen "Ejder Kapanı"yla(2010) hayal kırıklığı yaşatan Uğur Yücel'in yeni filmi olan "Soğuk", 2013'ün izlenmesi gereken yerli yapımlarından biri. Şimdiden beklenti oldukça yüksek ve fragman da bir o kadar başarılı."Üç Maymun"dan (2008) tanıdığımız Ahmet Rıfat Şungar'ın başrolünde oynadığı film, pavyonda çalışan üç rus kız kardeşin en küçüğüne aşık olan Enver'i konu alıyor. Özellikle görüntü yönetimi ve cinsiyet ayrımcılığına dikkat çeken konusuyla öne çıkan filmi süresi ise 105 dakika.
5. THE PERKS OF BEING A WALLFLOWER
(SAKSI OLMANIN FAYDALARI)
(SAKSI OLMANIN FAYDALARI)
Yazar Stephen Chbosky'nin aynı adlı romanınından uyarlayıp yönettiği ikinci filmi "The Perks of Being a Wallflower" (Saksı Olmanın Faydaları), üst metinde liseli öğrencilerin ergenlik sorunlarını, alt metinde ise ciddi konuları işleyen başarılı bir bağımsız film örneği. Başarılı oyunculuklarıyla öne çıkan filmin başrollerinde Logan Lerman, Emma Watson ve Ezra Miller oynuyor. Alt metninde oldukça önemli konuları işlemesine rağmen bu konuları hafif bir dille işlemeyi tercih eden filmin eksik yanı da buradan kaynaklanıyor. Yine de türüne göre daha olgun bir tablo çizen film 2012'nin göz atılması gereken eğlenceli yapımlarından biri. Filmin süresi 102 dakika olup eleştirisini buradan okuyabilirsiniz.
4. LOS AMANTES PASAJEROS
(AKLIMI OYNATACAĞIM)
(AKLIMI OYNATACAĞIM)
İspanya yapımı "Los Amantes Pasajeros" ingilizcesiyle "I'm So Excited"ı (Aklımı Oynatacağım) izlemek istememin tek nedeni yönetmen Pedro Almodóvar. Film, Mexico City'e gitmek olan bir uçağın sorunlar yaşamaya başlamasıyla alçalmaya başlaması üzerine özel sırlarını birbirlerine anlatan yolcukların komik hikayesini konu alıyor ki, bu kadarı bile filmi merak etmemize sebep oluyor. Almodóvar'ın kendine has mizahını yeniden tadacağımız filmin başrollerinde Javier Cámara, Pepa Charro ve Cecilia Roth bulunurken yan oyuncu kadrosunda ise Antonio Banderas ve Penélope Cruz bulunmakta.
3. STOKER (LANETLİ KAN)
Mia Wasikowska, Nicole Kidman ve Matthew Goode'nin başrollerini paylaştığı "Stoker" (Lanetli Kan), babasını kaybeden India'nın dengesiz annesi ve gizemli amcasıyla olan ilişkisini konu alıyor. "Oldboy" (İhtiyar Delikanlı, 2003) ile tanınan Güney Koreli Chan-wook Park'ın yeni filmi olması sebebiyle özellikle merak ettiğim filmin olumlu eleştiriler almaya başlamış olması da 2013 filmleri listesi için önemli bir yer taşımasını sağlıyor. Gerilim sevenlerin özellikle kaçırmamasını önerdiğim filmin süresi ise 98 dakika.
2. THE PLACE BEYOND THE PINES
(BABADAN OĞULA)
(BABADAN OĞULA)
"Blue Valentine" (Aşk ve Küller, 2010) ile dikkatleri üzerine çeken yönetmen Derek Cianfrance'ın yeni filmi olan "The Place Beyond the Pines" (Babadan Oğula), 2013'ün en merak ettiğim filmlerinden biri. Oğluna bakabilmek için hırsızlık yapan Luke ile polis memuru Avery arasındaki kan davasını konu alan filmin başrollerinde Ryan Gosling, Bradley Cooper, Eva Mendes ve Ray Liotta bulunuyor. Şimdiden aldığı olumlu eleştirilerle 2013'ün izlenmesi gereken filmleri arasına giren yapımın süresi ise 140 dakika.
1. BEFORE MIDNIGHT
(GECEYARISINDAN ÖNCE)
(GECEYARISINDAN ÖNCE)
"Before Sunrise" (Gün Doğmadan Önce, 1995) ve "Before Sunset" (Günbatımından Önce, 2004) filmlerinden sonra serinin üçüncü filmi olma özelliği taşıyan "Before Midnight" (Geceyarısından Önce), bu listenin zirvesinde. Richard Linklater'ın yazıp yönettiği film, Celine ve Jesse'nin ilişkisine kaldığı yerden devam ediyor. Aldığı harika eleştirilerle şimdiden 2013'ün mutlaka izlenmesi gereken filmler listesine girmeyi başaran film, ödül sezonu içinde önemli bir yere sahip. Ethan Hawke ve Julie Delpy'nin üçüncü kere kamera karşısına geçtiği film kısaca festivalin en merak ettiğim filmi. Filmin süresi ise 108 dakika.
Yine kaçırılmayacak güzel filmler mevcut.. Sevdiklerinizle keyifli vakit geçirip filmin üzerine hoş sohbetler geçirmeniz dileğiyle..
İyi seyirler..
Demet.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)