23 Kasım 2012 Cuma

Sevmenin ışığında yaşamın güzelleşmesi..

Haftanın son günü, haftasonunun başlangıcında sabah bir neşe ve olumlamayla uyandım.. Tabi kafamda yine uçuşan uğurböcekleri, kelebekler ve kuşlar.. Kuşlar, bu blogu yazmama haberci olarak.. Diğerlerini de yazımın belli yerlerinde açığa çıkarak gülümseme oluşturması için.. :))



Sevmek; bilinçli veya bilinçsiz sevmek, hayatı farkında olarak yaşamayı veya sadece sevmenin verdiği enerjiyle, yaşamaya kolaylık sağlayan olumlu bir enerjidir.. Ben ilk olanı hep tercih ettim ki etmeye de devam ediyorum elimden geldiğince.. 

Sevmenin ana nedeni; birbirini seven çiftin meyvesi olarak dünyaya gelmek, buradan da anlaşılacağı gibi, sevginin ürünü olarak yaşama adım atıyoruz. Her ne kadar ağlayarak dünyaya gözlerimi açsakta.. O da ince detayı zaten, bunun farkında olup ona göre özü kaybetmeden ben, ben olabiliyorsam zaten yaşam mükemmel bir yer.. 

Sevgiyi gizlemeye neden olan etkenler olsa da ki, bu durumda kendimizi korumamız için bir bilince sahibiz.. Ne kadar bilinçlenip, kendimize olan değeri, sevgiyle eşdeğer kılabilirsek, bu durumda dışarıya karşı da otomatikman kalkan oluşturmuş oluyoruz.. Aksi takdirde, insanoğlu, avcı gibi duygusallığı kaybedip, bencilce avını mideye indirmeye çalışır.. Her ne kadar iyi insan desekte, sevgiyle zaaflarını gösterdiğin, hatta fedakarca verdiğin her insan, kendini senden önemli zanneder.. Ne yazık ki; insanın gelişiminin ilk safhalarındaki doğa insanından, şehir hayatına geçişle modernleşmişte olsa, içgüdüyü terbiye etmek çok kolay bir süreç değildir.. Değişim dediğimiz şey, egoyla birlikte bilinçli ve maneviyat olarak çelişen , kendini bulurken özünü kaybedip, kalp ile beyin arasındaki dengedir.. Bunu terbiye ettim diyen bile egosal bakar, çünkü hepimiz mutlu olmak için yaşıyoruz, insanlardan bir beklentimiz olduğundan seviyoruz.. Yoksa hepimiz kul yerine Tanrı olurduk ki, öze inince o saf ve masum sevgi ışığına daldığında, hepimizi Tanrı'nın bir parçası olarak ışıldamaya başladığımızı farkediriz... Ama her masum olan, sisle, lekeyle, kırılmışlıkla, beklentiyle, yaşama dair mutlu olma yolunda hep kirleniyoruz.. Sonra bunu farkettiğimizde yaşam denen sınavda, nerden nereye geldiğimizi farkedemiyoruz bile.. 



Yaşam şartlarına o kadar dalmış oluyoruz ki, o yarışta sevgi ve mutluluk denen o basit olguları yaşamaya, kendimiz evet kendimiz izin vermiyoruz.. Çünkü ondan daha iyi olmalıyım, daha iyi yaşamalıyım, daha iyi ev, daha iyi araba, dahaların devam ettiği azim ve hırsın zaman zaman yer değiştirdiği sahte hayatta varolmaya çalışıyoruz..Ne yazık ki, kendimizi arındırmak için ne tatil, ne çevre, ne de başka yöntemler.. Derin bir nefes alıp, bir dursak etrafa baksak, doğaya baksak bu bakışla kendimize bir es versek ve içimize dönsek, korkmadan! Korku ve endişeye sahip bile olsan, bunun sonucu olarak, yalnızlık seni tedirgin bile etse, içine dönüp bakabilsen; dışarısının nasıl manasız olduğunu anlayabilirsin.. Çünkü dışarıdakiler, anlık heyecan ve güzellikler; nasıl ki dünyaya elimiz boş geliyorsak, giderken de elimiz boş gidecek.. Sadece ışıldayan bir maneviyat varsa, huzurla gidebileceğiz.. Eeee bu durumda bu multuluğa ve sevgiye boşvermişlik neden!

Elimizdeki güzelliklerin ve mutluluğun farkına varsak keşke, ne kadar şanslı olduğumuzu anlayabiliriz.. Ama ego dediğimiz his, hatta egom yok benim diyenlerin bile, kendini kandırırken takındıkları haz, hepsi hepsi sahte mutlulukların bir izi.. Egosu olmayan insan bilirim ki, hayatı sonuna kadar yaşayan, gözlerinden ışıklar saçılan, mutluluk ve sevginin bir tatlı sohbette bile bulabilen, evet bu insanın egosu yoktur.. Naparsa yapsın, almadan verse, verdiğinde almasa, hayata baktığında hiçbir beklenti içinde olmayışı, samimi değil di mi, hayattan tabi ki beklentisi var yaşamak ve beslenmek için ama bilincini kullanıp fazlasıyla değil azıyla bile mutlu olan.. Bu insanın egosu yoktur.. Sen kız, istekte bulun, konuş, tartış, kendinden önce, seni anlayıp seni rahatlatıp, sonra kendine dönüyorsa bu insanda ego yoktur.. Çünkü yaşamı özümsemiş, kendini özümsemiş.. 

Ne yazık ki; böyle olmak çok kolay olmamakla birlikte, böyle olmayanlarla verdiğimiz mücadele de kırılıp üzüldüğümüz şeylere bakınca, çevrendeki insanın sana ne kadar değersiz baktığını anlıyorsun.. Aynaya değil, aynanın karşısında durana da değil tamamen capcanlı olana bakınca zaten değeri tartışmaya gerek kalmıyor.. Ayna değil, bakışlar o samimiyeti verebiliyorsa, konuşmadan da herşey anlaşılabilir.. Çünkü seviyorsun, nedensiz, beklentisiz! Eee bu durumda, neden değeri bu kadar basite indirgeyebiliyoruz.. A'sı, B'si mi konu, yoksa bu hisleri hissettiğin için mutluluğun meyvesi mi konu?
Hani sevgi, hani mutluluk, neyin yarışındayız, neyin savaşındayız? Mutluluk elimizden akıp gitmeden sevginin ve saygının farkındalığında, değerli anlar, günler, zamanlar, olaylar dileğiyle.. 

Önce kendine saygı ve sevgin, sonra nereden geldik nereye giderken etrafımızdakilere ışık.. Aksi kendini aydınlattığını sansan da, hep bir karanlık içinde mum ışığı olarak kalırız.. 

Puslu, yağmurlu, gecede kısaca tüm netliğini kaybetmiş anlarınızda güneş gibi içinizi ısıtıp yaşamınızı aydınlatacak farkındalıklar dilerimm..



Demet..

14 Kasım 2012 Çarşamba

Spor ile hayatın stresine karşı enerji esintisi.. :))

Her gün hayatımızda stres, hüzün, sevinç, mutluluklar, gerginlikler, etki tepkiler, kısaca hayat karmaşasında yaşamı daha da yoğunlaştıran biz insanların, iyi hissetmek ve enerjik olmak için birbirimize çok az fayda sağlıyoruz.. Bundan dolayı alternatif bulmak kaçınılmaz oluyor.. Kendimize dönük  yöntemler bulmak zorunda kalıyoruz. Başka türlüsü kaosa sokup, depresip moda sokabilir.. :))

Benimde alternatiflerimden biri tabi ki sağlıklı yaşam ve sağlıklı zihin için spor..

Hayatımda spor hep olmuştu ama istikrarlı şekilde olamamıştı maalesef.. Lise yıllarında voleybol, ortaokul zamanında jimnastik, çocuklukta bisiklet :) derken hepsi kursağımda kalıp bırakmak zorunda kalmıştım.. Geçen yıldan bu yana ise, düzenli spor yaparak geçmişin eksikliğini kapatmaya çalışıyorum.. Bundan sonra da olmazsa olmazlar arasında spor olacağı kesin, çok büyük bir aksilik ve sağlık sorunu olmadığı müddetçe..

Haftada en az 3 en fazla 6 gün spor yapmaya çalışıyorum.. :)) bayramdan beridir biraz saldım, yemek yemek, içmek ve bi milimum hayat eğlencelerine dalarken sporumu biraz aksattım, haftada 1'e düşürdüm..

Bu yeni haftayla birlikte hem rejim (rejimden kasıt kendimi zora sokup aç kalmak değil tabi ki, bu mantıktaki rejimlere karşıyım) hem spor, hem de meditatif sporlara ağırlık verdim..

* Pazartesi spinning ile start verildi..
Kick-box yapmak istiyorum 

















* Salı ise yine spinning ve ardından bir ders daha strecth and tone ile güzelce esnenip kaslar rahatlatıldı..
Sonra mı keyif zamanı tabi.. :)) yanda görüldüğü üzeri ki bu bir bölümü.. :))

Önce atıştırmalık akşam yemeğim; yani meyvem, sonra kahve keyfimm...

* Çarşamba günü pilates ile rahatlama ve sıkılaşma.. Bugün, yoğun bir program yapmadan akşam dizi ve film keyfi tabi ki.. :))

Arada hobilere de yer vermek gerekir ki diğer rahatlama alternatiflerine yeni ufuklar açılsın..



* Perşembe günü ise, en çok kalori yakıp eğlendiğim dersim, Tae-bo yapmayı planlıyorum..

Hatta enerjim kalırsa ki enerjisi bol bir insanım, squash maçına hayır demem.. :))

* Cuma günü, tekrar spinning veya hareketlerimi yapıp hafta sonuna hazırlanmayı planlıyorum..

* Cumartesi, gymball ile sıkı karın kasları ve vücut sağlamak için yapılması düşlenen ağır ders..

* Eğer pazar günü özel bir durum yoksa veya tembellik çökmezse, önceki blogumda da yazmıştım; pazar günlerinin kahvaltı ve keyif anlarını çok severim..Bu anlar fazla uzamazsa, tenis, squash, havuz keyfine hayır demem.. 

Bir hafta bu şekilde sporumu düzenli yapınca dünyanın en enerjik ve mutlu insanı oluyorum... Güçlü bir şekilde hayata karşı dimdik durabiliyorum.. :))

Hayat karmaşasından ve sağlıksız bir sürü beslenme, stres, yoğunluğunun yanında, herkese spor yapmayı tavsiye ediyorum.. Hem dış görünüm hem de içsel olarak -en özelinden mutluluk hormonu salgılatıyor- en rahatlatıcı ve sağlıklı yaşam biçimi bence.. 

Buna bir de yogayı, daha doğrusu kundalini yogayı eklersem benden mükemmeli olmaz.. :))

Bu arada doğasever olarak bu kadar spor salonuna tıkılıp kalmayı tabi ki her zaman tercih etmiyorum.. Özellikle hafta sonları sahil yürüyüşlerim, ormanda yürüyüş hatta bisiklete binmek bu metropol şehirden biraz uzaklaşabilmek bana meditasyon gibi etki yaptığından dolayı, bu aktivitelerde, alternatiflerim arasındadır..

Eğer kendimizi mutlu kılamazsak ne çevremize, ne kendimize, en önemlisi hayata karşı mücadelemizde zayıf düşüp, hep yenilgilerle dolu, hatta bu olumsuzluğa bir de şans etkeni bakış açısıyla, şansımızda yoksa dersek  3 günlük dünyada sınavımızı başarısız verebiliriz.. Böylelikle de yaşam bize sıkıntıdan başka kendimizden götürdükleriyle bilinçsiz bir sınav verebiliriz.. Her zaman olumluluk farkındalığı doğruru bana göre hem kendimize hem hayat dair.. Korku gider, güven gelir, güvenle birlikte imkansız kalkar ve hayat sen benimle değil, ben seninle uğraşırım şımarıklığına kavuşabiliriz.. En azından bende öyle.. :))


Herkese sağlıklı ve güzel enerjilerle dolu bir yaşam ve aura umuyorum... ;)

Demet...





12 Kasım 2012 Pazartesi

Haftanın ilk günü mutluluk esintileri.. :))

Haftanın ilk günüyle birlikte, (kasımın diğer günlerine de bu arada) iyi ve sevgi bakış açısıyla güzelliklere merhaba dedim.. :)) daha doğrusu bugün, mutluluğu mu, yoksa mutsuzluğu mu seçmeliyim diye seçim yaptım.. :))

Kasım ayı, sonbahardan sonra kışa girerken başka bir aydır.. Filmlere, romanlara bile konu olmuş, yani bana yine iyi bakmak için bahane aslında :))

Hafta sonum, cumadan itibaren güzel, gizemli, çelişkili, mutlu ve huzurlu olmanın yanında, iyi olan herşeyin bir bedeli olur gibi geçti.. :))

Dün izlediğim bir filmin konusundan alıntı olarak; "Yaşamda, iyisiyle ve kötüsüyle herşeyin bir bedeli vardır" sözü bende birçok olguları canlandırdı ki haftasonumda böyle geçti zaten.. Dünün filmi haftasonumun anlatımına eşdeğer olurken hafta başlangıcımda yazıma esin kaynağı oldu..

Hayat dediğimiz kısır döngü, kendi dünyamızın dışında varolmamızı sağlayan, daha doğrusu bizi konumlandıran sınav yeri bana göre..

Çocukluğumdan bu yaşa kadar ana felsefem; ne kadar büyürsen büyü, içindeki çocuğu kaybetme! Bu bakış açım, kendimi hep bir adım ötesine geçerken, yardımcı olan enerji kaynağım olarak gördüm.. Bazen kırıldı, küstü, bazen çok mutlu edildi, ama yine kırıldı, en iyisi kendi kendine söz verip öncelikle kendini mutlu etmen, sonrasında mutlu olman,mutlu olmalarını sağlamak...Bundan sebeptir ki; kim ne yaparsa yapsın, sen mutlu olduğun için, dışardan gelen en ufak şey, sana daha da güzel bir enerji katacaktır.. diye düşünüp farkına vardığım, daha doğrusu felsefe edindiğim yaşam biçimi, son zamanlarda sekteye uğruyor, ben pes etmek istemesem de, enerjimin düşüp kafamın karışıklaştığı su götürmez bir gerçek olarak, soğuk bir rüzgar gibi yüzüme vuruyor...

Mutlu olmak, sen mutluysan, etrafında mutlu olan insanlar olmayınca, senin bi şeyler yapıp mutlu etmen gerekiyor çünkü enerji sende...Bu duygusal bir bakışın adımı! Peki ya, mantık olarak beyin yorgun düşüp, üzerine düşüncelerde binince ne oluyor.. Tabi ki etki tepkinin sonucunu kontrol etmeye çalışsan da içindeki dürtü, hislerinle seni yanıltabiliyor.. Gerçeği aramaya düşüyorsun... Gerçek, mutluluk verir mi? Hayır çünkü kimse gerçeğin ta kendisiyle tanışamıyor.. Bu gel gitler içinde, içine dönüp yalnız kalmak istiyorsun çünkü bir spiral gibi, hayatın yaşanmışlığındaki olaylar, saflığı öldürüyor ve bu spiral içinde kaybolmaya başlıyorsun...

Bu durumda, kendi dünyanın içinde meditatifliği aktif hale getirmenin metazorluğu baş gösteriyor..

Aslında basit ve saf olan duyguyu yaşamak en kolayı ama biz insanlar bunu zorlaştırıyoruz.. Neden; ya zamanında yaşanamamış duygular, zamanı gelince yerine bıraktığı kırgınlıklar.. Ya da ne istediğini bilirken, eminken, enerji yanılsamalarla emin olduğundan, emin olamama ve yaşanacak güzellikleri yine erteleme.. Çünkü hepimiz egomuzun içinde birilerine, hayata bi şeyleri ispatlama derdinde, bu durumda ne oluyor? Kendimize söz verdiğimiz yaşamı erteliyoruz.. Ne için, neden? Hani içimizdeki sesi dinlemeliydik.. Hani zamanı gelmişti, basit ve safça içinden geldiği gibi yaşamalıydık.. Ne gerek var di mi bunca anlamsız şeylere..

Elinde ve içinde kimsede olmayan, herkesin arayıpta bulamadığı güzellikler varken, onu doyasıya yaşamak yerine napıyoruz; dünden bugüne gelenlere değil, bugünden ortaya çıkan yanılsamalarla aslında egomuzu mutlu ediyoruz.. Bi zaman geldiğinde egonun oynundan yorulup ben ne yaptım, aslında istediğim bu değildi ve yorgunum artık dememek için lütfen, zamanı gelen şeyleri, sıkı sıkı tutalım.. Ya geçmişte kalalım, kırgınlıklarımızla boğuşalım ve ego mutlu olsun ya da bugün senin istediklerin gözlerinin önündeyken, geçmişin oynuna takılıp geleceğimizi de harap etmeyelim..

Hakettiğimiz içimizdeki saf ve güzel sevgiyle buluşup bugün kavuştuklarımızla meditasyon yapmak!

Umarım, hayata yetişmek için içimizde olanları harcayıp bitirmemek umuduyla.. Sevgi ve güzellikler ışığımız olurken özümüzü asla kaybettirmelerine izin vermeyelimm.. Unutmayalım ki, hayat hep bir yanılsama, asıl gerçek içimizde büyüttüklerimiz, bizim büyümemiz değil... :))



Demet...

6 Kasım 2012 Salı

Bir pazar kahvaltısı ve kahve keyfine dair... :))

Bir pazar sabahı ritüellerinden, sıcacık ve sevimli bir esintiyi paylaşmak için... :))



Öncelikle sevgili köpişim Lucky uyanıp bizi, yani kardeşim veya beni uyandırmak için hareketlendirildiyse, onun tatlı öpüşüyle güne merhaba deriz.. Sonra bizi kaldırıp kendisi aşağıdaki gibi yatakta keyfe geçer, tabi kahvaltı hazırlanana kadar.. :)) Kahvaltıda masanın etrafında şempanzelik yapar ki belki ona da bir pay düşer.. Tok evin, gözü aç yavrusu.. 
Tabi kabahatli kim iki kız kardeşin şımartması :))


Eğer keyfim yerinde kalkmışsam, kahvaltının speciali benden diyip muftağa dalarım ve sigara böreği (veya krep, menemen, börek çeşitleri ) hazırlamaya başlarım ki fotoğraflar aşağıdadır.. :))


Önce malzemeler toparlanır.. Toplanan malzemelerden doğranacaklar doğranır, yufkalar üçgen şeklinde kesilip masada yerlerini alır.. Böylelikle kademe kademe sigara böreği sarılır...


Hazırlanan börekler yağı ısıtılan tavada kızartılmaya başlanır. Kızarmaya devam ederken, kahvaltı sofrası hazırlanır.. Bu arada ocakta çay zaten demlenmiştir.. 


Evet evdekileri sofraya çağırma vakti ve keyifle, sohbetle yenen harika bir pazar kahvaltısı ardından sırada tabi ki kahve keyfi yer alır.. Evde annem, ben ve kardeşimin ritüeliydi kahve keyfi şimdi ise; bu keyfe, babamı da ekledim .. (kendisi türk kahvesini pek sevmez de)

Kahvenin yanında, dünden hazırlanmış kek veya muffin varsa ikram edilir.. 
Herkes mutlu mutlu kalorileri alır.. Daha sonra,  bu kalorileri vicdan yapanlar spor salonuna gider yakar ki annemin buna hiç ihtiyacı yok maşallah.. Çünkü kendisi pire gibidir, 
enerjisi ve metabolizmasıyla zaten onu her türlü yakar... 
Babam evdeki aletlerle ve bildiği hareketlerle yakmaya çalışır eğer keyfi isterse tabi.. :))


Sonuç olarak aile ve sevdiklerinle yapılan pazar kahvaltısı hep bende özeldir ve keyfi paha biçilemez..
Herkese bu kadar güzel ve keyifli, en önemlisi sevdikleriyle 
geçireceği mutlu mutlu pazarlar yaşaması dileğiyle...

Demet...

Artık soğuk havalar yaklaşırken..

Artık sonbahardan kışa geçerken, soğuk ve karlı kış günlerini özlediğimi farkettim.. Kış gelince neler yapılır, kafamda onun hayallerini kurarken, yüzümde tebessüm oluşması hoşuma gitti.. :))

Yağmur, kar, soğuk, kısaca kış mevsimi bana, sıcacık yuvaların ve  sosyal organizasyonlarda sevdiklerinle geçirdiğin zamanlardaki keyifli sohbetlerin yanında, kendiyle de başbaşa kalmanın huzuru, en yaz mevsimi kadar mutluluk verir..

Bundan dolayı bana kış geldi.. :)) Kışın neler yapılabilir?'in hayallerini yansıtmak için burdayım.. :))
  • Öncelikle, herkes gibi gardrobumdan, yazlık giysiler yerlerini kışlık giysilere devretti.. Eksik gedik bir şeyler var mı diye giysiler tarandı.. Sonuç, gardrobum şuan kışa hazır..
  • Tabi ki kışın vazgeçilmez hobisi kitaplar.. Kitaplığım dolduğundan dolayı, yazın kışa hazırlık olsun diye, yatağımın üstüne, duvara bir raf taktırdım, taktırdıktan sonra heyecanla kış kitaplarımı alıp dizdim.. Bunlardan bir kaçını buyrunuz :))


  • Yazın formda olup, kışında en sevilen şeylerden biri yani; yiyip, içmek, daha da yemek, kaslara oranla yağları artırır ve soğuktan sizi koruyup ısıtabilir. Fakat bu sevimli yaklaşım, yaza doğru depresyona sokmaması için hem yiyip hem de formda kalmak için şart olan tabi ki spor!! :)) Düzenli olarak spor yapmaya çalışan sporsever olarak, bu kışta, sporun beni mutlu etmesine izin vereceğim..Artı olarak bu kış yeni başlangıcım; yoga ve meditasyon üzerine araştırmalarım eğer sonuç verirse, bu yeniliğe adım atmanın heyecanını yaşıyorum ve gerçekleşirse daha çok yaşayacağım.. :)) 



  • En sevdiğim hobilerden birini es geçmeyi düşünmüyorum :)) Tabi ki,yemek yapmak.. Yemek yapmak benim için; meditasyon yapmanın arındırıcılığı gibi hissettirmesi, sevdiğim insanların yüzlerinde tebessümü oluşturması, karşılıklı keyif almamızı sağlaması kısaca, en mutlu olduğum anlardan biridir...Yeni tatların keşfine dalıp yemek pişirirken, aşçılık tecrübelerime yenilerini, sıcacık yuvalarımızda ekleyeceğim.. :))
  • Bu kadar ev modunda keyif yapmanın yanında, sosyalleşmek, dışarıda hava almak gibi hobilerde yapılmalı ki asosyal olmayalım kış modunda.. Bunlardan bazıları, tabi ki vizyonu takip etmek, tiyatro oyunları, hatta opera ve bale bile keyfe keyif katan organizasyonlardan biri olacağı kesin.. Artı olarak arkadaşlarla buluşulup, bir yemek ortamında veya bi kaç bi şey içip jazz müziği dinlerken keyifli sohbetler etmekte hani, cabası olabilecekler arasında.. :))

Yani kısaca; yazdan sonra sonbahar, çoğu insanda depresif moda geçiş süreci olur ki buna izin veren yine bizleriz.. Kışa girerken, bu moda izin vermeyip, hayatın önümüzden geçip gitmesine izin verirken bir tercih yapmak en doğrusu; geçişlerde mutsuz olmak mı yoksa mutlu bir şekilde hergüne merhaba demek mi? Tercih sizin tabi! :))

Ben her sabah bu iki tercihten mutlu olanı seçip elimden geldiğince böyle yaşamaya çalışacağım.. Etraf bunu engellemeye çalışsa bile, gece yatağa girerken mutlu edecek bi şeyler bulup, her anımızın değerini bi nefes kadar hissedip, farkında olmak dileğiyle...

Herkese sıcacık yuvalarında ve dışarıdaki sıcacık ortamlarında mutlu mutlu kış mevsimi yaşamak dileğiyle..  :))

Demet