30 Ocak 2013 Çarşamba

Kış Moda Esintisi..

Tüm kadınların sevdiği hobilerden biri, alışveriş.. Alışveriş yaparken, kendi stiline uygun modayı da takip etmek şıklığı daha da pekiştirecektir...

Yeni alışveriş cicilerimden, kısaca esinti yapmak istedim.. :))

* Zara,  Fusion, Mango.


* Tchibo, Zara, Beymen.


* Mango, Zara.



 * Zara,  Calzedonia, Zara.




* Şu sıralar en çok takıntım, şal ve takılar.. Şal ve takıların detayları daha sonraki blogumda genişce yer vermeyi düşünüyorum.. Yukarıdaki moda trendine yakın olarak yandaki oje dizaynını tercih ediyorum.. :))

Bu oje dizaynlarıyla ilgili de takı ve şal blogumda yer vermeyi planlıyorum.. :))

Herkesi en şık olacağınız ortamlar ve anlar dileğiyle..  :)

Demet.



25 Ocak 2013 Cuma

Ruh eşinin bendeki yansıması...

Hiç beklenilmeyen anlarda karşında bitiverir.. Hatta ilk tanışma ve önemsiz bir 'merhaba' deyişi.. Sonrasında ortamda gelişen, hatta ve hatta o kadar umursamazca davranırsın ki, önyargıyı oluşturacak sohbet zinciri.. Olduğun gibisindir, plansız, gelişi güzel sohbet ve davranışsal gelişim..

Ertesi günlerde buluşulan ortamlar, hobilere yönelik davet programları derken, sohbet kendiliğinden samimiyete dönüşür. Yine bir farkındalık söz konusu değildir.. Olduğun gibi davranmaya hatta samimiyetle eş değer telefonda sohbet muhabbetlerine kadar uzanır.. Telefon sohbetleri sıklaşır, görüşmeler sıklaşır.. Yine farkında değilsindir arada oluşan kıvılcımın.. Sadece ikiniz varmışcasına, rahatlıkla gelişen eğlenme modu hatta çocukca, kurgu dışı hissiyatlar.. Böyle anlarda o kadar iyi hissedersin ki düşünüp tartma modu oluşmaz.. Bu sonrası için, aradaki bağın ne kadar sağlamlaşacağına dair önbilgidir.. Ama farkında değilsin işte! İstediğin ve içinden geldiği gibi, kardeşinmiş gibi duvarların olmadan davranırsın.. Ta ki etraftan birinin, sizin arkadaşlığınız bayağı eskiye dayanıyor sanırım, aranızdaki samimiyet böyle yansıyor diyene kadar.. Aslında 3 aylık bir samimiyettir ama aradaki doğallık 3 yıla bedeldir.. Bu 3 aylık döneme, 3 yıllık paylaşımı sığdırınca enerji de buna eşdeğer etrafa böyle yansıyacaktır hiç kuşkusuz.. Böyle anları yaşayan bu iki insan, bu kadar safça yaklaşımla birlikte özlerine kadar inmişlerdir, farkında olmadan... Bu şu demektir, konuşmadan sadece ses tonundan ve gözlerinden ne halde olduğunu anlayabilecek moda geçmiştir.. Tartışma sonrasında bile, tartışma sonuna gelemez, sinirler yarım kalır.. :))

Bu mükemmel durumu ilk bozan genelde erkekler olur.. Çünkü karşısındaki hoş bayana ilgi gösteren başka birinin samimiyeti onun tepkisine mal olacaktır.. Bundan sonrasında gelişen süreçte, erkek buna benzer durumlarla tartışma çıkaracaktır.. Booommm!!! Eski samimiyet başka yere kayıyor.. Ne kadın ne de erkek bu samimiyetin ve arada oluşan güzel şeylerin bozulmasından korktuğundan ikilemde kalacaktır ve bingoooo! düşünsel süreç! Tabi ki kopamayacaklarından, tutkunun tepkisel süreçleriyle arkadaşlık başka boyuta kayacaktır..

Kendini bilen iki insan arasındaki bu sürece engel yoksa şans olarak bakacaktır.. Sonuç; böyle de bakıldı.. Arkadaşlık; ilişkiye dönüşür.. İlişkiye dair yaşanılan harika olaylarla, mutluluk tavan yapar ve iki taraf içinde şanslı anlara imza atıp unutamayacakları anılara dönüşecektir..

Şu bir gerçektir ki arkadaşlık veya yıldırım aşkıyla başlayan her ilişki de olduğun gibi olmak, sıcacık ve samimiyetle bakmak, ileriki zamanlar için saygının hep varolacağına ispattır.. Çünkü bu kişilerin arasında gelişen duyguyu şans olarak değerlendirmeyi bilmek ve her anın farkındalığıyla yaşayan insanlar için, kaybetmenin de ne demek olduğunu da bilmekle eşdeğer olarak, ikisinin de yaşamında önemli kişiler olarak kalmalı diye düşünür.. Ne kadar tartışma, gerilim, anlaşmazlık olursa olsun, her şey de bitmişte olsa, bu iki insan karşılıklı bir kahve veya içki içerken konuşup zaman geçirebiliyorsa, iki kişi de özüne dokunabilmiş demektir..

Bu kadar güzel duyguları yaşatacak ve yaşayacak harika ilişkilerinizin olması dileğiyle..

Demet.

Yaşama kendimce bakışım..

Yaşamak, tam anlamıyla yaşayabilmek, kaçımız bunu tam anlamıyla yapabiliyoruz?

Yaşama dair ne varsa, insanlar içinse, buyrun alttaki kelimelerin zıtlıklarıyla bakış açımızı analiz edip ruhumuza inebilelim.. İnemeyenler için takıldıkları yerde, düşünmeye başlasınlar! :)) Sonuna kadar gidebilenler, zaten sonuna geldiğinde yüzünde gülümsemeyle yaşamına devam edecektir, hiç kuşkum yok.. :))



Karanlık - Işık; 
Yaşamda acı ve tatlı yaşadığımız onca şeylerde, sessizleştiğimiz anlarda, belki de en dibi gördüm dediğimiz noktada karanlığı yaşarsınız, yaşamalı da insan ki mum ışığının, güneşe kadar geçen evrelerinde şükretmeyeli tam anlamıyla bilmeli.. Işık, her gün değil her nefeste varolması gereken özümüzdür.. Bunu bilen bilir, en dibe (öze) inebilen için hep bir ışık vardır.. Bu ışık, mutluluk, sevinç, şükretmek, enerjiyle birlikte önce kendimize sonra çevremize yaydığımız ışıktır.. Bu aslında tüm insanlarda varolan bir durum, ayrıcalık değildir..  :) Kimimiz bunun farkına varmayıp başka yönlerde sahte aydınlatmalara yönelmiş durumda.. Onlar için söyleyebileceğim bir şey yok, yaşayıp görecekleri evreleri vardır illa ki..

Yaşamak - Ölmek;
Yaşayabilmek, az önceki konuya hakim biri için hayatı yaşamak, her anını doyasıya yaşamak ne kadar haz vericidir bilir.. Kimi bunun dışarıya yansımasında, şahsa özel yorumlar yapar.. Vurdumduymaz, umursamaz, eğlencesine veya kendi dünyasına bakıyor diye bencillikle değerlendirebilir.. Bu onun içindekinin dışarıya yansıtırken kaybettiklerinin içsel tepkisi gibi kısaca; sığlıktan başka bir şey değildir. :) Şartlanmış yaşamlar için bu sığ yorum geçerlidir. Şartlanılmış yaşamda, bu olmazsa yaşamım berbat olur, şu olmazsa bundan böyle olurum gibi devam eden enerjiyi ve ışığını karartan bakış açısıdır.. Yaşamamız için verilen mucize, sadece nefesimizdir. Ne istersek isteyelim, bu yaşama sevincimizi blokaja uğratmamalı ki evrenden bize gelenlerin farkına varabilelim.. Nasılsa, bir gün bu yaşama veda edeceğiz.. Her canlı ölümü tadacaksa, ruhumu, zihnimi, kalbimi hapsetmeden, özgürce bana verilen şansı en iyi şekilde tadına vara vara yaşayabilmeliyim.. En önemlisi, ruhumun özgürce bilincime ve kalbime hükmetmesidir. Tek felsefem budur, bu konuya dair..

Zaman - An;
Zaman her şeyin ilacıdır.. Cık bana göre değil, ben zamanın benim lehime mi yoksa aleyhime mi işlediğini bilmediğim müddetçe, kös kös oturup zamanla alışmaya çalışmalıyım demeyecek kadar tez canlıyım.. Çünkü ne geçmiş, ne de gelecek belirsizlikse, ve benim bildiğim şimdiyse, şimdinin gücünü yaşarım.. İyi veya kötü her şeyi dener, yaparım.. Olmadı mı yoluma engebe koymam, yoluma devam ederim.. Benimle olan zaten, kendi yoluyla bana eşlik eder.. Kimseyi yolundan çıkarmadığım gibi, kimsenin de benim yoluma taş koymasına müsade etmem.. Hayat, benimse benimdir!

İyi - Kötü;
İyi olmak, karanlık ve ışık konusunda bahsettiğim konuları özümsemiş ve farkındalıkla yaşayan insanlar için geçerli bir tanımdır. İyi olmak, etrafa melek gibi görünüp, zihinsel kirliliklerini kötü bir olayda ayyuka çıkaran değildir.. Çok insan vardır, bakarsın; mahçup, kendi halinde, alçak gönüllü, etrafa iyilik yapmasını seven 'vay be' dersin.. Sonra bir kötü olay olur, tüm eteğindeki taşlar dökülüverir.. İyilik bu değil tabi ki.. İyi olmak bana göre, kendine nasıl davrandığına bakıp değerlendirmektir.. İlk adım buradan geçmeli bu adım sağlamsa, zaten ne zihninde yargılayabilirsin (hiçbir şart altında kim kimseyi yargılayamaz, o tamamen sert bir kalıp ve konumuza dahil değildir.) ne de eleştirebilirsin.. Güvenmek anlamında, kayıtsız şartsız teslim olmak için engel yoktur.. Kötü olmak, Özünü kaybetmiş, yargı, eleştiri, beğenmeme, kibir, insanlığı imparatorluk yapmış insanlardan geçer.. Bunlarla ilgili yorumları onlara bırakalım.. :))

Sevmek - Güvenmek;
Sevmek, herkesi sevebilirim, doğayı, hayvanları, insanları, canlı ve cansız tüm kainatı.. Çünkü sevmek, iyi enerjidir, beni mutlu kılar.. Ta ki özele kadar.. Bu durumda, sevmek benim için zor bir durumdur, güvenle eş değer.. Zor sever ama çok sever.. :)) Bununla ilgili detaya gerek yok, adı üstünde özel.. :))
Güvenmek, özü doğruysa, ışığı güçlüyse güvenmem çok zaman almaz... Ama güven, emek isteyen bir hissiyat, çoğu yarar, azı zarardır.. Güveni kıranın naparsa yapsın, adım atması çok zordur..

Sevmek, güvene paralel ya kendine ya evrene ya da etrafına.. Sevmek, ne kalple, ne bilinçle sadece ve sadece ruhla yapılırsa tüm pürüzler ve fluluk yokolur.. Bunu yapabilmek için, belli bir mertebeye varamadıysa mamafih ne yapsan boş.. Sapasağlam bir ilişki söz konusu olamaz.. Bilinçle seven, belli bir süre sonra belli bir doyuma ulaşamadığında ipin gerilme noktasına gelir, kalple seven, sadece kendi duygusallığında yaşar, en önemli noktaya gelince tıkanıp kalır, hareket edemez.. Ruhla seven için ise; ne bilinç ne de kalp etkenleri sorun olur.. Ruhu hem açtır karşısındakine, ruhunu öncesinden  kendi beslendiğinden, karşı taraftan geleni minnetle ekler içine, sonra mı hep vericidir.. Arada geçen sirkülasyon bir alış-verişe döner ve ne kesişme, ne paralellik, ne zıtlık, sadece akıcı bir çağlayan gibidir. :)) Sonsuzluk, kelimesi büyük bir kelimedir.. Bunu söylerken, bu aşamaları çoktan geçmiş olmak gerekir ki Allah Sevgi de sonsuz sevgidir.. Nefesi versen de vermesen de!

Özünüzü kaybetmediğiniz, mükemmel anları yaratmanız ve yaşamanız dileğiyle..

Demet.


Sonsuzluk içinizde varolsun ki etrafa yansıyabilsin :)

22 Ocak 2013 Salı

Zaman!

Çoğu insan, kaybettiği veya ulaşamadığı şeyler için zamanı suçlar.. 

Zaman denilen kavram; farkındalığın farkında olmayan için, sadece geç kalmak için neden ve bahane..

Zaman, sadece ışık hızının yavaşlatılmış halidir. İnsanlara göre değerlendirirsek, ışığa ulaşamayan için hep ele alınılan umut ışığı olarak kalır.. 

Kendinin ve içinin farkında olan için zaman, dün nasılsa, şimdi de öyle, yarında farklı olmayacak! 

Önemli olan kendi içindeki zamanı, ışık hızına kavuşturmak.. Bunu gerçekleştirdiğin zaman, ne demek istediğiminin farkına varabilirsin...

Sevgi ve ışık hayatınızdan hiç eksik olmaması dileğiyle.. (tabi içinin farkında olanlar için :) )

Demet..

18 Ocak 2013 Cuma

Kendini Bilmek ve Ona Göre Yaşamak..

İnsan kendini ne kadar tanır, tanıdıkça ne kadar keşfeder ve yaşamını şekillendirir...

İlk olarak ebeveynlerinden aldıklarıyla ilk tohumlar atılır, sonrasında eğitimle filizlenir, filizlenen bir ağacın büyümesi, gelişmesi ve kendini keşfetmeye başlaması sosyal çevresiyle oluşmaya başlar.. Çocukluk zamanını sevgi ve iyi bir ortamla geçiren her insanın bilinçaltı daha berraktır.. Berrak olmasıyla birlikte, hayata bakış açısı daha sevgiseldir, kısaca özü sağlamdır.. Teenage zamanı, eğitim ve sosyal uyanışla kendini bulmaya ve keşfinin yolculuğuna başlar.. Bu zamanlarda edindiği her hüzün ve sevinç, ilerki yaşlar için tecrübenin ilk adımları olmaya başlar.. 20'li ve 30'lu yaşlar arası bir insanın kişiliğinin oturması ve geçirilen evreler karakterinin oturması için en önemli zamanlardır.. Çılgınlıklar, eğlenceler, dostluklar, ilk aşklar, ilk kaybedişler, hırçınlıklar, asilikler, asiliklerin tutkusu (bende motor olarak gelişmişti :) ) ............ devam eden duyguların en tavan yapan ve en dibe düşen yaşlardır.. En güzel yaşlardan da biridir bu arada... :)) 30'dan sonrası zaten hayatı anlayıp ona göre keyfini yaşa yaşaya devam eden süreçtir..

Asıl anlatmak istediğim yaşsal evreler değil tabi ki... İnsanın tek başına yetmesi gerekir! Neden mi?


Kendini, az önce bahesettiğim konularda doyuran insan, keşfini tamamlamaya başladığı anlarda, farkındalığa varmış noktasındadır.. Bundan dolayı; ne bir insana bağımlı halde yaşar, ne de tek başına kalmaktan korkar.. Tabi ki sevdiklerimiz çok önemli arkamızı yasladığımız değerli insanlar, Allah uzun ömürler versin her zaman dileğim budur.. Kalbi iyilik ve güzellik için atan herkes içinde tabi.. :))

Bir insanın kendine yetiyor olması demek; etrafına da ışığıyla, bakışıyla, yaşam enerjisiyle de yetmesi demektir.. Mesela; tek başına uzun yürüyüşlerde meditatif rahatlama sağlayabiliyorsa içiyle, kendine keyifle yenecek bir akşam yemeği veya sabah kahvaltısı hazırlayabiliyorsa, boş zamanlarında kendinle baş başa kaldığında yeni yeni denemeler ortaya çıkartıp, onların keyfine varabiliyorsa kendinin farkındadır... Kendinin farkında olan insan, yaşama daha pozitif ve enerjik bakar.. Ne bir insana bağımlılık yükü verir ne de yaşanabilecek harika anların önüne set oluşturabilir... Çoğu kadın, moralman çöktüğü noktalarda, bir köşeye çekilip üzüntüsünü sonuna kadar yaşamayı tercih ediyor.. Tercih ederken, dişiliğin gereksinmesi olan, (kadını kadın yapan kendine hem ruhsal hem de fiziksel bakımıdır; ) ruhunu beslemeyi ve fiziksel olarak baştan aşağıya aynaya bakarken kendini iyi hissettirecek yanısmasına set koymamasıdır.. Spor, hayatın en önemli felsefelerinden biri, tıpkı (istemesende endorfin hormonu sağlar) yemek yemek, su içmek gibi benimsemeli kendi için.. Bakımlı görünmek, ne bir insan için ne de başka şartlar için, önce kendin için bakımlı olmalı insan.. Bu mantığı felsefe edinmeli..

Bir erkek veya etraftaki kişilerin takdiri veya onların onayı için bunları yapan kişi, bana göre kendine yapmış olduğu saygısızlıktır.. Çünkü kendini geliştirememiş ve farkındalığını anlayamamış insanın, yaşam evrelerinde çok başarılı olacağını düşünmüyorum.. Bu erkek içinde geçerli bir konudur.. Ben etrafımda, bakımlı, kendini bilen, yakışıklı veya güzel bir insanın bunun etrafında dönmek yerine farkında olup ağırlığını yani karakteriyle özdeşleşip bunu süsleyebilmek, paylaşılan her bir anını, sohbetini daha da keyifli yapacağı kaçınılmaz bir gerçektir... Ne demoralize ne de narsist bakış açısıyla depresif mod, olaylar dışında gelişmez ki gelişse bile olgunlukla aşılabilecektir..

Bu kadar kolay mı? derseniz tabi ki değil bu sadece dışarıya yansıtılan görünüşle ilgili.. Buradaki ince detay, dışarıya bunu yanıstılabilen insanın içine de yansıtmış olması..

Bundan dolayı her ne olursa olsun, kendimizden ödün vermememiz! Bu hayat bizimse, başlangıç gibi bitişte varsa, ying yang felsefesi gibi, doğmak gibi ölümde gerçekse, insan ne için yaşamalı? Bu soruyu her sorduğumuzda, eğer bilinçli bir cevabımız varsa, yaşam enerjimiz neye göre düşebilir.. Her ne olursa olsun, hayat her şeye ve kendimize rağmen devam edeceğini unutmamalıyız.. Ne ekersek, onu biçeriz lafı en sevdiğim laflardan biridir.. Nasıl bakarsak, nasıl baktırırsak, baktırırken göremeyenlere kendimizden ödün vermezsek, hayat her anıyla keşfetmek için bizi bekler.. Eeee bu durumda neden bekleme modunda yaşayalım ki!

Her anınızın dolu dolu keşiflerle, yeni yeni güzellikleri ve öğrenerek geçmesi dileğiyle.. Öğrendiğimiz her bir şey için ahkam kesmemek baş şart tabi!
Kibirsiz, kinsiz, nefret ve öfkeyle bakan insanlardan uzak, değerli anlar yaşamanız dileğiyle de tabi.. :))
Bugün dileklerim bol bol geldi.. Enerjiniz bol olsun.. :))



Demet.

16 Ocak 2013 Çarşamba

İlişkilerde Esen Poyraz Rüzgarını, Meltem Rüzgarına Çevirebilmek...

Herkes ilişkiye mutlu olmak için başlar.. Kimi zaman sorunlar, kimi zaman anlaşmazlıklar, zıtlaşmalar, dikleşmeler illa ki olabilecek sorunlardır. Önemli olan bu olumsuzlukları, birbirini tanıma adına olumluya çevirebilmek.. Çevirebildikçe birbirine yakınlaşma ve sağlam bağlar elde edilebilir.. Günümüzün ilişkileri maalesef kategorilere ayrılmış bulunmakta, bunu aşama aşama ele almak için bir piramit örneğiyle yazıma başlamak istiyorum;

Piramidin en alt seviyesine 'bedensel' diyoruz. Burada bir kadını sadece para ve seks ile mutlu edebileceğini zanneden, onun duygusal, ruhsal ihtiyaçlarını umursamayan, çapkınlığa meyilli erkekler (veya tam tersi kadın) ile duygusal olarak erkekten talepte bulunamayan ya da bunları alamadan aşık olup seks yaşayabilen kadınlar vardır.

Bir üst seviye 'duygusal' diyoruz. Burada birbirlerini duygusal olarak doyurabilen kişiler yer alır. Gerçek aşkı deneyimleyebilme potansiyeli vardır.

Daha yukarıda 'zihinsel' seviye bulunur. Artık kişiler birbirlerini entellektüel olarak da, saatlerce sohbet ederek besleyebilirler. Bunun için okumuş ya da kültürlü olmak gerekmez. Burada artık kalp daha da açık olduğu için, aşık olma durumu yükselir. Bu nedenle iki kişi saatlerce oturup hiç sıkılmadan zamanın nasıl geçtiğini farketmeden hatta cinselliğe hazır hale gelebilirler.

Ve en tepede 'ruhsal' seviye vardır. Burası, eşlerinizle el ele en dipten başlayıp tepeye doğru birlikte yürüyebilen, dolayısıyla gelişimleri aynı olduğu için aşklarını uzun süre koruyabilenleri tanımlar.

Beşinci kısım ise; ikiz ruh bölümüdür. Onu bulmak ise; karşılıklı iki tarafında bilinçaltındaki korkularından arınmış olup sevgiyle bakabilen çiftler için mükemmel ilişkidir.

İlişkinin piramidinin en alt tabakalarındaki durumlarda, az sevgi, çok korku ve endişeler içinde yaşarız. Gerçek sevgiyi yaşayamadığımız için, hayatımıza çektiğimiz eşler de bizim gibi korku dolu kişiler olacaktır. Bu seviyelerde, içimizdeki duygu boşlukları ve açlıklarımızı gidermeye çalışırız.

Artık bundan sonrası iki kişi arasında tutunma ve savaş oyunlarına dönecektir. Eşler birbirinden yaşam enerjilerini çalar. Saygısızlık, bencillik, aldatmalar devreye girer.

Daha vahim olan durumlar ise; daha da derine indiğimizde kimse karşısındakine, içindeki yaraları göstermek istemez. Bazıları da yaraları görmek istemez. Suçluluk hissetmeyi öğrenmiş insan, ya kendine mazlumu oynayan ya da öfkeli bir eş seçecektir ki böylelikle kendi kusurlarını örtebilsin. İşler daha da karışır, biraz uzaklaşmaya, özgürleşmeye çalışan taraf, vahşice baskı kurmaya ve duygusal olarak kontrol edilmeye çalışılır.  Bütün bunlara bir de para sorunu eklenirse, para ve seks gibi etkenlerle kontrol altına alınmaya çalışılır. Buna benzer sorunlar ayyuka çıkınca, iki tarafta aralarında oluşan sevginin, bütünleşme yolundan çıkıp savaşma moduna gireceklerdir. Bilinçaltımızın korkular ve olumsuz duygularla kirlendiği ve ne kadar iyi insan olmaya çalışarsak çalışalım, yine de başkalarının kötülüğüne maruz kalabildiğimiz, 'İlahi adalet'in işlemediğini zannettiğimiz alana doğru kaymaya başlarız.. Yukarıda Allah bu oyunlara bakarak üzülmektedir. Çünkü kendi suretinden yarattığı bu varlıklara sevgi vermişken, bir türlü bütünleşememektedirler.

Çiftlerin sevgiyi kirleten noktalarından biri de; birbirlerinin çıplaklıklarını, kusurlarını, zayıflıklarını görüp yargılamaya başladıkları noktada billinçaltı kirlenmeye başlamaktadır. Daha sonra ilerleyen haklı, haksız, güçlü ve güçsüz gibi kirletilen bilinçaltına, yetersizlik, başarısızlık, değersizlik gibi kök korkular yerleşmeye başlar.  Maske takmadan, aşık olduğunuz kişi karşısında savunmasızca çırılçıplak kaldığınız noktada, sevdiğiniz kişi bunu tolore edemediyse, tüm bu olumsuzluklar zincirleme şeklinde devam ederken, sevgiye yazık etmiş bulunmaktayız.

Çekim yasası, bilinçaltındaki derin duygular ve çekirdek inançlarımızla aktive olduğu noktada, çekim yasasının patronu kadın bedeni ve duygusal sistemidir. Erkek esas olarak kadınının pozitif yaşam enerjisinden faydalanarak aynı yasayı çalıştırabilir. Burada erkeğin üzerine düşen, ruhsal, zihinsel, bedensel ve duygusal olarak kadını doyurmaktır.

Kademe kademe bunu işleyen çiftlerin kuantumda olduğu gibi bakarsak; evrende 9 boyut mevcuttur.. 9. Boyut 3. göz dediğimiz ve 7. çakranın açıldığı nokta. 6. Boyut; ışık.. 5. Boyut'a indiğimizde, duygularımız oluşur. Allah'ın özü olan ve kendisinin bizzat ruhumuza üflediği 'ilahi sevgi', bu boyutta kalabilmenin tek şartıdır. Oysa ta 7. Boyut'ta temeli atılmış olan dualite yüzünden, sevgi duygusunun zıt kutbu olan 'korku' da burada var olacaktır. İnsan ruhu, duygularının bilinçaltındaki yansımaları ile hareket eder. Yaşam gerçekliğini oluşturur. Yani çekim yasası ile bilinçaltındaki korku ve sevgi payına göre çeşitli olayları hayatında meydana getirir. Çünkü Allah böyle yaratmış ve düzeni kurmuştur.

4. Boyut, bedensiz bir dünyada kocaman bir elmas olarak hayal edilebilir. Elmas, yüksek boyutlardan gelen ışığın rengini gökkuşağı gibi yansıtır. Sevgi, kendi içinde mutluluk, şefkat, affedicilik, saygı, hoşgörü, kabul, onurlandırma gibi kollara ayrılırken korkuda sevgi gibi kendi içinde kollara ayrılır.

En önemlisi, şartlar ne olursa olsun, korkulardan kurtulup sevgiyle bakabilmek ve hayattan zevk alarak yaşayabilmek olduğu çok açıktır.

Siz siz olun, bu mantıkla bakmayıp bütünleşemediğiniz, size mutluluk ve hafiflik değil de ağırlık ve suçluluk yükleyen olumsuz bakıp aşağılayan insanla olmayın.

Her zaman bilinçaltınızda sıkışmış olumsuz duygularınızı temizlemenin yolunu arayın.. Bunu karşılıklı yapabiliyorsak o daha da şahane tabi.. Mutluluğun anahtarı burada, bundan dolayı hayatınızdaki doğru insanı iyi seçin ki hayal kırıklığı yaşamayın! Her kadın kolay kolay içini açamaz, içini açmak için uğraşıp daha sonra bu değeri sahiplenmeyen insan acıdan başka hayal kırıklığı yaşatmaktan, sevgiyi de aşkı da mutluluğu köreltir.. Direk kaçın! İçinizi açmakla, hata yaptığınızı yaşatmayan insanlarla, mutlu günler dileğiyle..

Sevgi ışığınız olsun.. Kuantuma göre de, Bing Bang'leriniz, korkudan ve  öfkeden değil, sevgisel olsun.. :))

Demet.



14 Ocak 2013 Pazartesi

Venüs ve Merkürü Aşk'a dönüştüren kadındır..

Aşkta, küçük hayaller hatta sözler değil, karşılıklı büyük hayaller kurulur.. Hayal kurmayı becerebilen için tabi.. Büyük hayal, risktir.. Cesursan ancak, en tepeyi veya dibi görürsün.. İstikrarlı ve kararlıca bu hayalleri, gerçekleştirmek için ikna yoluna gidilirse, inanış pekiştirilir.. Yoksa, içinden ve sözlerinde söylediklerinle, ben herşeyi yaptım demekle olsaydı.. Herkes çok mutlu olurdu... Aşkı, yaşamayı ve yaşatmayı bilenler için mutluluk kaçınılmazdır..

Bir ilişkide; tüm güç kadındadır.. Kadın; dönüştürücüdür.. Kadını besleyen ve doyuranda erkektir.. Kadın; duygusal, ruhsal, zihinsel ve bedensel olarak mutlu olması demek, erkeğini tam anlamıyla aşkı yaşatması demektir... Erkeğe düşen, kadını kadın olarak hissettirmek ve saygıyla birlikte ona ciddi bakıp gerektiğinde takdir etmesini bilmesidir. Kadın; erkeğim dediği zamana kadar, kadını kendi halinde olduğu gibi görmeli ve yaşatmalıdır.. Tatlı dille onu, bebek gibi yönlendirmelidir.. Yönlendirme, kadının kişiliğine değil, ilişkiye dair gerekli yerde dost gibi, çıkarsız bakmalıdır.. 

Kadın, dişidir.. Yin yang felsefesine göre kadını kadın yapan önce kendidir, sonra erkeği çekende bu kadınsallığıdır.. Erkek; güçtür, beslemek için emek sarfedendir.. Kadın; her şeyin dönüştürücüsüdür... Erkeğin sperminden, çocuğa kadar dönüştürücüdür.. Bereket; rahimden geçmesinin (yin yang) mantığı budur.. Her kadın; bir annedir.. Böyle bakan ve bu mantıkta saygıyla davranan erkeğin yaşamı sihirli değnek değmişcesine mükemmele dönüşür.. O ince çizgiyi yaşatabilen her erkek şanslıdır.. 

Kadın; Venüs, Erkek; Merkür mantığıyla aradaki kıvılcımı, terbiye edene kadar iki tarafta emek sarfeder.. Ama olay av ve avcı olayından sonra doyuma ulaşıp kenarda, kendi yaşamına bakarsa ki çoğu şanslı olup şansını kaybedenler gibi, onlar için iş işten çoktan geçmiştir.. Aşk; denilen olay hem çok tehlikeli, tehlikeli olduğu kadar mükemmeldir, bunu yaşayabilen o kadar az insan varken, bunun değerini bilmeyip monotonlaşan insanlar için o kadar emeğine yazık etmekten başka korkaklıktır.. Aşk, nasıl riskse, onun için alınacak her şeyde risktir.. Cesur olan herkes, bu farkındalığın bilincinde olduğu müddetçe, imkansız olan her şey olumluya dönüşür.. Aşkta imkansız yoktur! 
Dedim ya; kadın dişidir, dişiliğini besleyen her erkek dünyanın en şanslı insanıdır.. Aile kurarken bile, kadın her şeyin dönüştürücüsü safhasında en çok emek sarfedendir.. Erkeklerin farkına varamadığı tek nokta belki de bu.. 

Erkeğinizin, sizi duygusal olarak yarım bırakması, oluşturduğu beklentileri karşılamaması, sözleriyle davranışlarının birbirini tutmaması yüzünden yaşam enerjinizi çalmışsa hatta gönül borçlarını ödememişlerse, tüm bunları geri alabilirsiniz.. Çünkü gerçek dişi, etrafındaki erkeklerde mıknatıs etkisi yaratır! O'nun hayatından hiç bir erkek gidemez. Gitse bile bir süre sonra geri gelir.. Çünkü gerçek dişi, onun en başından sonuna kadar hem iyi hem kötüleriyle kalbini doldurabilmiştir.. Sizce neden doldurmuştur..? Sadece güzellik mi? Hayır bunu yaşayan ve hisseden zaten kendi içinde bunun cevabını biliyor ama korku, yapılan hatalarla gerçeği gizliyor.. Zaten burada gitmeyi tercih ediyo ama asla içinden bu his gidemeyecektir hep acabalarıyla kalacaktır.. Etraftan hak verildiğini bilse de gerçek yalnız kaldığında içinden ona seslenecektir.. Gerçek bir dişi, gücünü sadece anne rolünden değil, sevgili rolünden alır. Gerçek dişi, alır vermez.. Erkeğinin kendi yöntemleriyle sorunu çözmesine, büyümesine izin verir.. Ancak burada, erkeğin bir kadından beklediğinin, bunlardan fazla olması yani; maneviyatın dışında, eğlenebilmesi, sohbet edebilmesi, hatta maç izleyebilmesi, içki arkadaşı olması, iyi yemek yapması, birlikte iyi vakit geçirmenin yanında, ona yapılan ufacık ruhsal bir besleme sonunda içten gelenin bir gülümsemeyle yüzünde belirivermesi zaten erkeğin ne isterse istesin kadına yaptırabileceği bir duruma getirmesi demektir... Bir erkek, daha ne ister ki! Ruhsal ve zihinsel anlamda doyan kadının, erkeği için yapamayacağı hiçbir şey yoktur.. Erkeği yuvaya bağlamak bu yollardan geçer.. Bir erkek evden kaçıyorsa, bunu kadın kendinde aramalıdır...

Aşk ve sevgi dolu mükemmel derecesinde farkındalıkla yaşanan ilişkileriniz olması dileğiyle..

İlerleyen zamanlarda bu konu üzerine yazmaya devam edeceğim.. :))

Demet.

10 Ocak 2013 Perşembe

Sosyal medya trendinin amacı..

Sosyal medya, uzun zamandır varolan, son yıllarda da trendini artırıp gündemimize yerleşen bir sosyal uğraşı mantalitesi olup çıktı..

2007 yılından bu yana çok hızlı bir şekilde ilerleyen ve yelpazelenen bir döngü oluşturdu.. Kendi mesleğim gereği teknolojiyle paralel, bana uygun bir gelişme..

Benim için sosyal medya; gözlemciliğin önünde sergilenmesi, kim nerede, ne yapıyor, yeni trend mekanlarda kim neyi beğenmiş, neyi beğenmemiş, yeni modalar, insanlar neye, ne kadar ilgi duyuyor, nerede, ne olmuş gibi araştırmacı ve gözlemci olup bunları kendine göre değerlendirip takipte kalmak mantıklı ve mesleğim gereği faydasını görmüyor değilim...

Onun haricinde sosyal çevremi oradan oluşturmak, benim yapıma çok uygun değil ki istisnai durumlar dışında.. Çünkü sosyal ortamlarda, çekingen biri olmamamdan dolayı.. Artı olarak, sosyal medya, zamanımıza bakınca, çok sağlıklı bir ortam değil bu tür durumlar için.. Şanslıysanız ve kendininize güveniyorsanız, riski derecelendirebilirseniz, tercih sebebi olur, o ayrı bir konu..

Facebook, instagram, twitter, tumblr, flickr, whatsapp, foursquare...... gibi devam eden sosyal ağlarından insanlar ne için ve hangi amaçla faydalanıyorlar, bugünkü merak konum bu oldu.. :))

Facebook 2007'den beri birçok amaçla kullanılan bir medya.. Daha sonrasında diğer sosyal ağlarla pekiştirilen ayrı bir dünya oldu.. Dünya diyorum, çünkü fotoğraf, yazı, birçok etkinliği ve olayları mizanpaj olarak kullanılması, kim nerede ne yapıyor gibi yaşamımızdaki olguların merkezi oldu.. Instagram; birçok sanatsal, gerçek, anlık anıları yansıtan kareler, yemekler derken fotoğraf dünyası, twitter ise; güncel olayları, haberleri, iyi ve kötü tüm durumları an ve an bilgi sahibi olacağımız kaynak, tumblr ise; tüm bunları evrensel olarak yansıtılabilecek düzenli bir site, whatsapp; kendimize ait özel zamanlarımızda sevdiklerimizle olsun, iş çevremizle olsun haberleşebilecek msn'nin yerini alan bir haberleşme kaynağı diye uzun uzadıya, sizinde bildiğiniz konuyu uzatmak istemiyorum.. Benim için, bu sosyal medya hangi amaçla kuruldu bilmem ama bendeki amaçları bunlar..



Bu sosyal ağlara, sevdiğiniz veya nezaketen eklediğiniz insanların, bana göre her dakika paylaştığı konular ilgi alanım olmasa da ekli durur, bana zararı olmadığı müddetçe.. Nezaketen dedim, çünkü hayata geniş yelpazeden, en alttan en yükseğe doğru, (haddimiz değil gerçi) seviye olarak değerlendirip tercih yapanlardan değilim.. Özelim dışında, böyle bakanlardanım.. Ben böyle bakarken, başka kişilerin hangi beklentiyle ve amaçla insan takip ettiklerini anlayamıyorum.. Sen beni takip etsen nolur etmesen nolur, tıpkı benim senin takip etmem gibi. Bu arada, takip etmek kelimesi ne demekse? İnsan olarak hep özel hayata karşı meraklıyızdır.. İçim dışım birdir, gizli saklım yoktur.. Bundan sebep bana artısı yoksa, kimsenin özeli beni ilgilendirmez.. Bundan dolayı herkesi takibe alabilirim, onun her dakika paylaştığı şeyleri bi tıkla görmezden gelebilirim gibi.. Ama çevrede bu amacı aşıp, "hadi seni takip edeyim" diyip iyi peki nezaketen bende seni takip edeyim dersin sonra bakarsın takip etmiyor.. :)) Lafın kısası; takip etmek doğru bir tabir olmasa da trend bu yapacak bi şey yok.. Kimseyi takip etmeden gözlemci ve araştırma için bu medyayı kullanıyorsam, asla bir beklentim yok! :)) Sizde bunun dışında bir nedenle beni takip edecekseniz, etmeyin ki nezaket göstermek zorunda kalmayayım.. :)) Çünkü sonradan takip etmediğinizde komik oluyor.. :))

Peki, siz neden sosyal medyayı kullanıyorsunuz?

Sosyal medyayı, sanaldan gerçeğe çıkarmalı.. Gerçeklerle paylaşımda bulunurken, bi şeyleri hesaba katmamak, olduğun gibi olmak ne kadar zarar getirir ki, beklentin yoksa!

Sevgiyle ve gerçekle kalmanız dileğiyle..

Demet..

9 Ocak 2013 Çarşamba

İnsanlar çok mu sıktı, doğaya dön!

Hayat her şeye rağmen mükemmel bir yer! Kimi zaman insanlar ve çevremizde değer verdiğimiz kıymetlilerimiz bunu bertaraf etse de! Hayatta dimdik ayakta durmak için, sevdiklerimiz önemli tabi ki ama kimi zaman gelir ki, sevdiklerimiz bile yardım edemez bize.. Ancak kendi irademiz ve tecrübelerimizle dimdik durmalıyızdır..

Hayat zor derlerdi, ne kadar zor olabilir ki derdim.. Sevgi, saygı, sağlık ve huzur oldukça.. Kimi maneviyat kimi de maddiyatla çevrilince sorunlar, mücadele kaçınılmaz oluyor.. Emekle mücadeleni verirken, anlaşılamadığın veya el uzatıp destek olduklarının anlayamaması, seni yıpratırken, yine de bunlardan yenik düşmedim.. Çünkü ben buyum! Sen yaparsın, edersin, bunların arkasına bakmazsın ta ki had aşılana kadar... Her insan gibi zor zamanlarda destek, yanında olurken, sımsıkı tutan ellerle kenetlenmek istersin, istediğin kadar güçlü ol.. Sen söylemeden anlasın istersin.. Anlamamazlıktan gelenin yanından direk kaçanlardanım.. Kısaca; ucundan tutacağına hiç tutmasın diyenlerdenim...
Maneviyat, en derine inmek, anlamak, çözmek, anlaşılmak, sabırla anlatanların sonuca ulaştığında sımsıkı sarılması gibi devam eden içsel farkındalıkları, insanların yaşarken anlamalarını beklemek maalesef pek mümkün değil, imkansız değil gerçi.. Bir bakışınla, bi sözünle ne halde olduğunu anlayıp konuşmadan anlayanların, el uzatmaları benim ne kadar şanslı olduğumu gösterir o da ayrı bir konu.. Onlar her zaman ayrı yerdedir hiç şüphesiz.. Onlarda olmasa, hırçın, asi, huysuz, çekilmez biri olup çıkardım.. :))

Bu kadar olumsuz hallerde, sığınacağın, çıkarsız, huzur bulacağın, sıcacık yerde mola vermek kadar güzel bir histe yoktur o tamamen ayrı ve mükemmel bir şey..

Bundan sebep; kinci, kendini dünyanın merkezi sanan, kibirli insanları hep hayatımdan uzak tutmaya çalıştım.. Bu insanlara ne yapsan, ne desen boştur.. Yaşayarak, acı çekerek, kaybederek hayatın kendisi öğretmeli! Hayat onlara; bir tek sen yoksun veya sen mükemmel derecesinde hatasız biri değilsin gibi.. Herkes gibi Allah katından sende bir kulsun.. Ama dedim ya bu insanlara ne desen boştur.. En iyisi uzak tutmak ki iyi bakışı kirletmesinler diye.. Çünkü ben hayata, sevgi ve aşkla bakmayı tercih edenlerdenim.. Sevgi ve insan canlısı olan her yerde ışık hiç sönmez! Bu demek değil ki akıl denen mantığı kullanmıyorum, o tecrübelerle ve amaç, neden, etki, tepki ve sonuçla paralel ilerler..

Bu kadar hayatın içindeki insan psikolojisinden sıyrılıp en iyi gelen yere doğaya dönmek benim için arınma terapisidir.. Doğa, hayvanlar, keşifler, yeşil, mavi, turuncu, sarı, kırmızı, pembe, mor hatta siyah beyaz bile.. İnsanlar, içimdekileri kırınca, kirletince ve inanışıma dokunmaya çalışınca, kaçış noktalarımdır bu renkler.. :))

Renklerimin bendeki anlamı;

Yeşil, derinliklere inerken o kaybolmayan inanış gibi, orman, ağaçlar, çimenler, dağın zirvesindeki bahçe..
Mavi; gözlerin umuda daldığı yer gibi, deniz, gökyüzü..
Turuncu; yeşilliğimin içinde güneşe bakan ayçiçeği gibi, kış güneşinin meyve veren turunçgilleri gibi...
Sarı; her sabah doğan güneş gibi en sevdiğim gül rengi..
Kırmızı; aşkı ve tutkuyu anlatan gül gibi, güneş batarken yaşanılacakların, yeni gündoğumuna hazırlık aşaması gibi..
Pembe; çocukluktan kalma masumluğun renklendirilmiş hali gibi..
Mor; yeni yaşlarımla birlikte ilgi duymaya başladığım renk alışmaya çalışırken anlam yüklüyorum.. :))
Siyah; hiç renk katılmamış tek asil renk bana karanlığı değil, gecenin huzurunu yaşatır..
Beyaz; tüm renklerin birleşimi, en başa yani öze dönen masumluk gibi..

Bundandır, her rengi, börtü böceği, yeşili, doğayı sevmemin nedeni.. Yelpazemde olmazsa olmazlarım, bunlardır beni güçlü tutan ve tek başıma bile mutlu olmamdaki sebeplerim... Bundan dolayı, hayat her şeye rağmen güzel.. Bu güzelliklere, güzellik katana her zaman kapım çalınmadan açıktır.. :))
Bunun tersi, paletimi kirletenlere ise; demir parmaklık arkasından bakarım..

Herkesin yaşamında, ona bambaşka güzellikler katacak çok çok insanların olması ve o "insan"larla unutulmayacak, çünkü her an daha da güzeli yaşanacak gibi hatırda ezber oluşturacak olayların yaşanması dileğiyle..


Demet.